Pınar Kür
romancı, yazar


Havva Pınar Kür



15 Nisan 1945 tarihinde Bursa’da doğdu. Liseyi New York’ta okudu. Üniversite eğitimini New York ve İstanbul’da tamamladı. Fransa’da Sorbon Üniversitesi’nde “Yirminci yüzyıl tiyatrosunda gerçeklik ve yanılsama” konusunda doktora verdi. Bir süre Ankara’da Devlet Tiyatrosu’nda dramaturg olarak çalıştı (1971-1973). Yazar oyuncu olarak tiyatro ile uğraştı. Sonra hikaye yazdı (Dost dergisi 1971-73). 1974 yılından itibaren İstanbul'da yaşıyor. Bilgi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi.

İlk öyküleri 1971'de Dost dergisinde yayınlandı. Cumhuriyet, Yazko-Edebiyat, Hürriyet Gösteri, Milliyet Sanat Dergisi gibi gazete ve dergilerde yazı ve öyküleri yayınlandı.

Akışı Olmayan Sular kitabıyla 1984 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı.


ESERLERİ:

Roman
Yarın Yarın (1976)
Küçük Oyuncu (1977)
Asılacak Kadın (1979)
Bitmeyen Aşk (1986)
Bir Cinayet Romanı (1989)
Sonuncu Sonbahar (1992)

Öykü
Akışı Olmayan Sular (1983)
Bir Deli Ağaç (1992)
Hayalet Hikayeleri (2004)
Cinayet Fakültesi (2006)

Söyleşi
Aşkın Sonu Cinayettir - Mine Söğüt - 2006 - Pınar Kür ile söyleşi.

Çeviri
Vişnenin Cinsiyeti - Jeanette Wİnterson - (Sexing the Cherry)
Bağla Şu İşi
Aç Sınıfın Laneti
Ademden Önce
Tutku - Jeanette Winterson ( The Passion)
Yabancı Kucak - Ian McEwan (The Comfort of Strangers)
Geniş Geniş Bir Deniz - Jean Rhys - (Wide Sargasso Sea)
Dalda Duran Kuşlar - Jean Rhys - (Öykülerinden seçmeler)
Günaydın Geceyarısı - Jean Rhys - Goodmorning Midnight
Karanlıkta Yolculuk - Jean Rhys - (Voyage in the Dark)
Dörtlü - Jean Rhys - (Quartet)
Karamlıkta Kahkaha - Vladimir Nobakov - (Laughter in the Dark)
Şaklaban - Morris West
Ailenin Laneti - Dashiel Hammet
Yunus İnsanlar - Tırsten Krol
Doğmamış Çocuğa Mektup
Durulmayan Bir Kafa - Kay Redfield Jamison

Ödülleri
1984 Sait Faik Hikaye Armağanı, Akışı Olmayan Sular ile




HABER

Pınar Kür: Türkler işgalci Yunanlılar ezilen taraf!
11 Nisan 2008

Aysun Kayacı'nın, "Dağdaki çobanla benim oyum bir olamaz" sözlerinin ardından aynı programda bu sefer de Pınar Kür, 'Yunanlılar ezilen taraftır. Türk işgalini yaşadılar' dedi.

8sütun.com'un derlediği habere göre, NTV'de yayınlanan "Haydi Gel Bizim Ol'' adlı programda Türk kızı Seval Kelebik'e aşık olduğu iddia edilerek evlenen ve nikah masasından kalktıktan sonra , "Türkler Babamı Öldürdü, anısı önünde saygı duruşunda bulunalım'' diyen, isteği kabul edilmeyince de nikah salonunu terk eden Yunan subay Mihalis Kutsakiozis'in yaptıkları konuşuldu.

Programı Çiğdem Anad, Müjde Ar ve Aysun Kayacı ile birlikte hazırlayıp sunan , Pınar Kür, iki millet arasındaki husumeti değerlendirirken Yunanlıları anlamak gerektiğini söyledi.

Geçmişte yaşananların bugün ortaya çıkan husumetin ana nedeni olduğunu ileri süren Kür, "Yunanlılar ezilen taraftır. Türk işgalini yaşadılar'' dedi.

KAYACI: ASIL İŞGALİ ONLAR YAPTI

Kayacı'nın "asıl işgali onlar yaptı'' diyerek karşı çıkması üzerine yeniden sözü alan Kür, "Onlar geldiler 2 yıl bile kalmadan büsbütün geri gittiler. Halbuki Türkler, Osmanlı orada 300 sene kalmış. Yunanistan'da bundan dolayı bugün hala Türklere karşı bir şeyler var'' şeklinde konuştu.

Kür, nikah masasından kalktıktan sonra çevresine ve aşık olduğunu söylediği kıza saldıran Kutsakiozis'i ise "değişik bir kişik'' olarak tanımladı. Kür'ün söyledikleri hem stüdyodaki seyircilerin hem de izleyenlerin tepkisini çekti.



HABER

Pınar Kür'den şok sözler!
Milliyet 9 Nisan 2014

Yazar Pınar Kür, katıldığı televizyon programında başörtülü kadınlarla ilgili söylediği sözler sosyal medyada tartışma yarattı.

CNN Türk’te Enver Aysever’in sunduğu Aykırı Sorular’a konuk olan yazar Pınar Kür, başörtülü kadınlarla Playboy’a soyunan kadınlar arasında fark görmediğini söyledi. Başörtüsüne "gericilik" diyen Kür, "Başını kapatan kadınla Playboy’a soyunan kadın arasında zihniyet olarak fark görmüyorum. İkisi de kendini nesne olarak sunuyor, özne olarak sunmuyor. Biri diyor ki, ‘ben gencim güzelim, şöyle bacaklarım var, böyle göğüslerim var, göstereceğim’ diyor. ‘Erkekleri böyle tavlayacağım’ diyor. Başını örten de, o da adamları azdırmamak için kapatıyor. İnançta böyle bir şey yok. Din bilimci değilim ama dindar bir ailede büyüdüm. Teyzem, ninem namaz kılan insanlardı" dedi.




HAKKINDA YAZILANLAR

PINAR KÜR

Havva Pınar Kür, 15 Nisan 1943 tarihinde Bursa’da doğdu. Çocukluğu, ailesinin işi dolayısıyla Anadolu’nun çeşitli kentlerinde ve bir süre de Londra’da geçmiştir. Kür’ün babası, matematik öğretmeni, Behram Kür ve annesi emekli öğretmen ve yazar İsmet Kür o yılların Cumhuriyet kuşağı idealist öğretmenlerindendir. Bilecik’te görev yapan aile doğum için Bursa’ya gelir ve Pınar Kür’ün doğumundan sonra tekrar Bilecik’e döner. Aile bir süre sonra da Zonguldak’a yerleşir. Babasının buradaki maden işçileriyle sık görüşmesi ve sol görüşlü bir çevre edinmesiyle sıkıntılı günler yaşayan aile 1949 yılında Ankara’ya taşınır. Mine Söğüt’le yaptığı söyleşide kendisini nereli olarak tanımladığı sorulan yazarın bu soruya verdiği cevap dikkat çekicidir:

“Çok zor bir soru… Nereli olduğumu pek bilemiyorum galiba. Yaşadığım onca yer arasında en çok İstanbul’u seviyorum, en yerleşik olduğum yer burası, ama… Gene de… Belki konuştukça açılırım, kendime bir yer de bulurum.”

Aile Ankara’ya taşındıktan kısa bir süre sonra yazarın kız kardeşi Işılar Kür dünyaya gelir. Işılar yazarın çocukluğunda ve sonraki hayatında önemli bir rol oynar. Yazar kız kardeşi için “Bugün en yakın arkadaşım, en güvendiğim insandır” ifadesini kullanmaktadır.

Pınar Kür’ün annesi İsmet (Zorlutuna) Kür, Bağdat doğumludur. Yaşadığı döneme ve içinde bulunduğu ortama göre çok kültürlü, aktif ve iddialı bir kadındır. Yazarlık hayatı o yıllarda başlayan İsmet Kür’ün ilk şiir kitabı Yaşamak ailenin Zonguldak yıllarında çıkar. Daha öncesinde yazdığı piyes de, Halk Partisi’nin düzenlediği bir yarışmada ikincilik ödülü alır. Güçlü, çalışkan ve girişken bir kadın olan anne İsmet Kür, yazarın kişiliğinin oluşmasında, eğitim ve çalışma hayatının şekillenmesinde şüphesiz en önemli rolü oynar. Yazarın hayatındaki bir ikinci güçlü kadın figürü de yazar ve şair olan teyzesi Halide Nusret Zorlutuna’dır. Küçük yaşlardan itibaren yazmaya özendirilen ve yüreklendirilen Pınar Kür’ün teyzesinin kızı Emine Işınsu da bir yazardır. Yazarın babası Behram Kür ise, Sovyet Devrimi’nden kaçan bir Azeri göçmenidir ve Türkiye’de ailesinden -amcası dışında-­ kimse bulunmamaktadır.

Pınar Kür, henüz ilkokul yaşına gelmeden Zonguldak’ta ilköğrenimine başlar. Okuma bildiği için okulda zorluk çekmez. Ertesi yıl ailenin Ankara’ya taşınması sonucu, ikinci sınıfa Kurtuluş İlkokulu’nda devam eder. İsmet Kür otuzlu yaşlarında iki çocuğunu da alarak İngiltere’ye gider. Böylece Pınar Kür’ün Londra macerası da başlamış olur. Kız kardeşi ile yatılı bir okul olan Raymonds School’a başlar. Uyum sürecinde sıkıntılar yaşayan aile bir yıl sonra Türkiye’ye döner ve iyi düzeyde İngilizce öğrenmiş olan Pınar Kür Ankara Kolej’e yazılır. Üç yıl sonra babasının UNESCO’da görev alması sonucu aile Amerika’ya gider. Ailesi Kür’ü nezih bir semtte bulunan Forest Hill High School’a gönderir. Yazar, bu yıllarda henüz on dört yaşlarında genç bir kızdır. Burada da iki yıl kadar uyum süreci yaşar, uzun süre çevre edinemez ve yalnızlık çeker. Son sınıfta okulun tiyatro kulübüne giren Kür, o yıllarda “anlaşılmayan genç kız romanları” yazmaya başlar. Bu romanları İngilizce olarak yazan Kür’ün Türkçesi de oldukça iyidir. Zira bilinçli bir kadın olan annesi evde Türkçe konuşmanın yanı sıra çocuklarına Nazım Hikmet, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi önemli isimleri okutur.

Tiyatroyu çok seven ve çocukluğundan itibaren tiyatrocu olmak isteyen Pınar Kür, on yedi yaşında ilk piyesi “Cowards All”u İngilizce olarak yazar. Bu yıllarda Chris adında tiyatrocu bir gence de âşık olmuştur. Yazar, ertesi yıl Türkiye’ye kendinden önce dönmüş olan annesinin ve kız kardeşinin yanına gelir. Pınar Kür Robert Kolej’e (şimdiki Boğaziçi Üniversitesi) yazılırken, kardeşi Işılar Kür önce Dil ve Tarih-­Coğrafya Fakültesi’ne, sonraki yıl ise buradan ayrılarak Güzel Sanatlar Fakültesi heykel bölümüne girer. Yazar, aynı yıllarda Robert Kolej Tiyatrosu’nda pek çok önemli oyunda baş ve yan rollerde oynar. Oyunculuğu beğenilen yazara Şehir Tiyatroları’ndan teklif gelir. Ailesinin bu duruma şiddetle karşı çıkması sonucunda, Pınar Kür oyunculuktan vazgeçse de oyun yazmaya devam eder. Sahnelenen ilk ciddi piyesi, İki Başlı Adamın Tek Eli adlı oyununu koleji henüz bitirmeden yazar. Üniversite hayatı boyunca politikayla hiç ilgisi olmayan yazarın siyasi uyanışı Paris’e gittikten sonra olur. Bununla ilgili olarak yazar şu açıklamayı yapar:

“Robert Kolej’de politik hiç bir şey yoktu. Olaylar öbür üniversitelerde de başlamış değil. Benim ilk politik uyanışım Paris’te oldu. Genel bir politika bakışım var tabii. Amerika’da tarih okuduğum zaman Troçki denen adamı çok beğenmiştim. Lenin’i tanıyorum, biliyorum. Ama Troçki’yi de, Lenin’i de, Marx’ı da asıl Paris’te tanıdım, yazdıklarını okudum.”

Yazar, eşi Can Kolukısa ile 1962 yazında tanışır ve 1964 yılında da evlenir. Kür, evliliğinin üzerinden henüz on beş gün geçmişken eğitimi için Paris’e gider. İktisat Fakültesi öğrencisi olan eşi ise bitirme sınavları nedeniyle kendisine daha sonra katılacaktır. Yazar önce bir dil okuluna devam eder, sonra da Sorbonne Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat alanında doktoraya başlar. Paris yıllarında pek çok kültürel, sanatsal ve politik etkinliğe katılır. Eşi ile birlikte sinemalara, tiyatrolara gider, çeşitli yürüyüşlerde yer alır, Paris’i yakından tanır.

Özetle, yazar ilk ve ortaokulu Ankara’da, liseyi New York’ta, üniversiteyi İstanbul'da tamamlar. Üniversite öğreniminin ardından beş yıl Paris’te yaşar ve Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat alanında doktora yapar (1964-­1969). Doktora çalışması “Yirminci Yüzyıl Tiyatrosu’nda Gerçeklik ve Yanılsama” üzerinedir.

Çift, Paris yıllarında aynı evi paylaşsa da yazarın ifadesine göre evli bir çift gibi değil daha çok sevgili gibi yaşar. Yazarın zaten iyi gitmeyen evliliği beş yılın sonunda boşanmayla sonuçlanır. Pınar Kür’ün evliliğinin dördüncü yılında Emrah adında bir oğlu olur. Aktör olan Emrah Kolukısa, Fazilet Kolukısa ile evlenir. Bu evlilikten yazarın tek torunu Cem dünyaya gelir.

Yazar, 1971-­1973 yılları arasında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda dramaturg, 1979-­1995 yılları arasında aralıklarla İstanbul Üniversitesi’nde okutman olarak çalışır. Yazarlığın yanı sıra gazetecilik de yapan Kür, çeşitli gazete ve dergilerde tiyatro eleştirileri yazar, çok konuşulan röportajlar yapar. İngiliz ve Fransız edebiyatından pek çok eseri Türkçeye kazandırmış bir çevirmen olan yazar, 1996’dan bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Medya İletişim Sistemleri Bölümü’nün öğretim kadrosunda görev yapmaktadır.

Pınar Kür, romanlarını ve öykülerini aşk, iktidar ilişkileri (kişisel-­siyasi), cinsellik, kadın ve cinayet gibi konular etrafında şekillendirmiştir. Bu konuları hemen her eserinde belli bir düzeyde bir araya getirmiştir. Birkaç siyasi ve toplumsal olay hariç, ulusal, sosyal ve toplumsal herhangi bir konuyu ele alıp incelememiştir. Özellikle öykülerindeki konuların soyut olduğunu söylemek mümkündür.

Konuları bakımından birbirini tamamlayan ilk öykülerinde, yaşamdan kopuk insanların dünyalarını ele almıştır. Akışı Olmayan Sular adlı kitabında duygusal yanı ağır basan ve erkeklerin ağzından anlatılan öyküleri toplamıştır. Yazarın ilk romanı Yarın… Yarın…‘dır. Daha bu ilk romanında, Şeyda ile Selim’in ilişkisiyle karşımıza çıkan aşk konusunun, Küçük Oyuncu’da Semra ile Özer arasında, Bitmeyen Aşk’ta Nilgün ile Sinan arasında yaşandığını görürüz.

Aşkın yanında bir diğer önemli konu da iktidar ilişkileridir. Bu ilişkiler kimi zaman iki farklı siyasi görüş arasında yaşansa da konunun daha çok kişisel üstünlük ve erk mücadelesi şeklinde işlendiği görülür. İlk romanı Yarın… Yarın…‘da entelektüel burjuva ve devrimci çevreleri yetkinlikle ele aldığı kabul edilir. Bu çevrenin kişilerini anlatırken küçük bir ayrıntıdan hareketle bir roman kişisi yaratması, Pınar Kür’ün bu çevreyi iyi tanıdığını göstermektedir. Son üç cinayet romanında, romanın kahramanı, yazar Akın ile matematik profesörü Emin Köklü’nün mücadelesine tanık oluruz. Burada hem kişiler hem de matematik ile edebiyat (yazarlık) mücadelesi karşımıza çıkar. Pınar Kür bu metinde alanlarda birinin diğerine üstünlüğünü değil, böyle bir gerilim oluşturarak, ikisinin de birbirinden beslendiğini göstermeye çalışır.

Yazar, hemen her romanında kadın sorunlarına da değinmiştir. Kadının toplumsal ve sosyal yönü kadar onun iç âlemini, hayallerini, beklentilerini, duygu ve ruh dünyasını da inceleyerek gözler önüne serer. Bu nedenle yazarın romanlarında ana karakterin genellikle kadınlar olduğu gözlemlenir. Bu kadın kahramanların daha çok orta sınıfa mensup, eğitimli, kültürlü kadınlar olduğu görülür. Pınar Kür’ün kadın konusuyla bağlantılı ve özellikle ilk romanlarında rastlanan cinsellik teması Asılacak Kadın romanında başlı başına ele alınır. Cinselliği bu kadar açık işlemesi, yazarın pek çok eleştiri almasına neden olur.

Son romanlarının konusunun cinayet olması, Kür’ün yazın hayatında yeni bir konunun yanında yeni türler ve yeni teknikler denediğine dikkat çeker. Romancılığında “postmodern doğrultuda yeni bir aşama” olarak kabul edilen Bir Cinayet Romanı ise, Türk romanında yeni arayışlara da örnek gösterilir. Yazar, hem içinde cinayet işlenen polisiye türde bir roman hem de bu roman aracılığıyla polisiye tür üzerine yazılmış bir üst kurmaca sunmaktadır.

Bir Cinayet Romanı ile başlayan bu arayış, Sonuncu Sonbahar ve Cinayet Fakültesi’nde benzer şekilde devam eder. Yazarın romanlarında okuyucun ilgisinin sürekli diri tutulmaya çalışıldığı görülmekle birlikte özellikle polisiye türdeki son üç romanında düğümlerin iyi atıldığı ve merak unsurlarının başarılı bir şekilde kullanıldığı gözlerden kaçmaz. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, özellikle polisiye romanlarında olayların gelişmesini sağlayan rastlantılara çok fazla yer verilir.

Akışı Olmayan Sular adlı ikinci öykü kitabı 1983 yılında yayımlanır. 1984 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanır. Kitapta birkaç öykü hariç çoğunlukla erkek kahramanlar ön plandadır. Son öykü kitabı Hayalet Hikâyeler Mayıs 2004’te yayımlanır. Hikâyelerdeki kahramanlar geçmişle bir hesaplaşma içindedirler. Öykülerin kahramanları geçmişlerinde açık kalmış kapıları sonsuza kadar kapatabilmek uğruna tuhaf ziyaretçilere ister istemez kulak verirler. Ancak kimi yaşamındaki gizemin peşine düşerek yüzleşmeyi tercih ederken, kimisi de gerçeklerden kaçıp unutmayı seçer.

Yazarın Bir Kadın Bir Hayat, Asılacak Kadın ve Yarın Yarın kitapları sinemaya da uyarlanmıştır. Halen İstanbul'da yaşamaktadır.




www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)