Salahaddin Boart
Amerikalı Salahattin Board

1920 senesinde, bir doktoru ziyaret için muayenehanesine gitdiğim zaman, bekleme odasında, Londra’da çıkan Orient Review ve African Times dergilerini görmüştüm. Bu mecmuayı karışdırırken okuduğum: “Ancak bir tek Allah vardır” cümlesi, benim üzerimde çok derin bir tesir yaptı. Çünkü hıristiyanlık dininde, tam üç tane tanrı vardı ve aklımız kabul etmediği halde, buna inanmak zorundaydık.Bu “Ancak bir tek Allah vardır” ibaresi, bu tarihden itibaren aklımdan çıkmaz oldu. Bu kudsi ve ulvi itikat, müslümanların kalplerinde taşıdıkları, paha biçilmez bir hazinedir.

Giderek İslamiyete alakam artıyordu. Bir müddet sonra müslüman olmağa karar vermiştim. Müslüman oldukdan sonra, Salahaddin ismini aldım. Müslümanlığın en doğru din olduğuna inanıyordum.Zira müslümanlık, Allahu tealanın hiç bir şeriki olmadığını ve bir günahın ancak Allah tarafından affedilebileceğini esas olarak kabul etmekdedir. Bu iman, tabiat kanunlarına ne kadar uygundur! Tarlada, çiftlikte, köyde, şehirde, okulda, hükümette, devlette, kısaca her yerde, bir tek baş vardır. İkilik daima ayrılığa sebep olmuştur.

İslam dininin en doğru din olduğunu bana gösteren ikinci delil, İslamiyetten evvel, tamamen vahşi bir tarzda yaşayan Arapların, İslam dini sayesinde, çok kısa bir zaman içerisinde, dünyanın en medeni, en kudretli bir devleti haline gelmeleri ve insan sevgisini Arap çöllerinden, ta İspanya’ya kadar götürebilmeleridir. Müslüman Araplar, İspanyayı bir çöl halinde buldular. Onu, kısa zamanda, bir gül bağçesi haline getirdiler. John W. Draper gibi dürüst bir tarihci, “ 1811-1882” “The Intellectual Development of Europe=Avrupanın manevi tekamülü” adındaki eserinde, İslamın medeniyetin teşekkülünde oynadığı son derece büyük ve mühim tesiri anlatmakta, “Hıristiyan tarihçiler İslamiyete olan kinlerinden dolayı, bu hakikati gizlemeğe çalışmakta, Avrupa’nın müslümanlara ne kadar borçlu olduğunu, bir türlü itiraf edememekdedirler” demekdedir.

Aşağıda, müslümanların İspanya’yı nasıl buldukları hakkında Draper’in yazılarını aynen naklediyorum:

“O zamanki Avrupalılar tamamiyle barbardı. Hıristiyanlık, onları barbarlıkdan kurtaramamıştı. Onlara hala vahşi nazariyle bakmak gerekirdi. Pislik içinde yaşarlardı. Kafaları, hurafelerle doluydu. Doğru dürüst düşünmek hassasına bile malik değildiler. Adi kulübelerde yaşarlardı. Eğer kulübenin zemininde veya duvarlarında bir hasır örtüsü varsa, bu büyük bir zenginlik işareti sayılırdı. Yedikleri yabani fasülye, havuç gibi sebzeler, bazı otlar, hatta bazen ağaç kabuklarıydı. Elbise olarak, uzun müddet dayandığı için dabağlanmamış hayvan postları kullanıyorlar ve bunun için çok pis kokuyorlardı.

Müslümanlar, onlara her şeyden önce temizliği öğrettiler. Müslümanlar, günde beş defa yıkanıyorlardı. Onların da günde hiç olmazsa bir kerre yıkanmasını sağladılar.Sonra, onların üzerinden pis kokulu, parça parça olmuş, bitlerle dolmuş olan hayvan derilerini çıkarıp atarak, onlara güzel kumaşlardan, renkli ipliklerden örülerek yapılmış olan kendi elbiselerinden verdiler. Onlara yemek pişirmesini, yemek yimesini öğrettiler. İspanya’da evler, konaklar, saraylar inşa ettiler. Okullar, hastahaneler kurdular. Üniversiteler tesis ettiler.Bu üniversiteler, bütün dünyaya bir nur kaynağı oldu. Her tarafda bahçeler yetiştirdiler. Memleket, güllük gülistanlık oldu. Vahşi Avrupalılar, bütün bunları ağzı açık, şaşkınlık ve takdirle gördüler ve yavaş yavaş medeni olmağa başladılar.”

Böyle vahşi insanları terbiyeye muvaffak olan, onlara medeniyet ruhunu aşılayan, onları karanlıktan, cehaletden, hurafelerden kurtaran müslüman Araplar, bu akla sığmaz muazzam işi ancak İslam dini sayesinde yapabildiler. Çünkü İslam dini, en doğru dindir.Allahu teala muvaffak olmaları için, onlara yardım ediyordu.

Allahu tealanın emri ile Muhammed aleyhisselamın tebliğ ve neşreylediği İslam dini ve Allahu tealanın kelamı olan Kuran-ı Kerim, dünya tarihini değiştirmiş ve onu karanlıktan kurtarmışdır. Eğer İslam dini olmasaydı, insanlık bugünkü medeniyet derecesine, ilim ve fende bugünkü seviyesine erişemezdi. Müslümanların gözünde ilmin çok yüksek bir yeri vardır. Muhammed aleyhisselam, “İlim Çin’de de olsa, onu alınız” buyurmaktadır.İşte seve seve kabul ettiğim İslam dini böyle bir dindir.



www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)