Latif Demirci
karikatür sanatçısı



1961 yılında İstanbul’da doğdu. 1975 yılında ilk karikatürü, Gırgır dergisinde yayınlandı. 1978-1979 yıllarında Mikrop dergisinde, sonraki on yıl boyunca Gırgır, Fırt dergilerinde çalıştı. 1989 yılında çıkan Hıbır dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Daha sonra çalışmalarını, kendi adlarına çıkardıkları HBR Maymun dergisinde sürdürdü.

Canavar Koyun Orhan, Muhlis Bey, Arap Kadri, Mithat-Mirsat ve Press Bey tiplerinin çizeridir. Mizah dergilerinin yanısıra Yeni Gündem, Nokta, Panorama, Gazete Pazar, Söz gibi günlük gazete ve haftalık siyasi dergilerde de çalıştı. 90’lı yıllarda yurtiçinde iki, yurtdışında üç (Hollanda, Fransa, Finlandiya) karikatür sergisi açan sanatçının kitap kapakları, poster ve çizgi film çalışmaları oldu. Çalışmalarını, Hürriyet gazetesinde sürdürdü. Nisan 2012'de Hürriyet'ten ayrıldı.

Karikatür albümleri:
The Selamin Aleyküm (1984), Tarzan-Arap Kadri (1985), Yes Problem (1987), Eyvah! Mezun Oldum (1991) Mithat-Mirsat (1991), Nostalcisi Kandilli (1992), Çeviren Latif Demirci (1996), Doğuştan Fenerli Mithat (1997), Press Bey Milenyum 2000 (2000), Köşeli Türklerden Press bey (2001), Bugün, Devlet İçin Ne Yaptın? (2002), Yavrum Senin Ülken Bir Melekti (2006), Press Bey Yazmışım Anasını (2006), E-vli ve Cepli (2006).




HAKKINDA YAZILANLAR

Karakutudur, Ne kadar anlatırsa o kadarını tanırsınız
Kanat Atkaya
Hürportreler Hürriyet 2002 İlavesi

O'nu tanımak için yanında 10 dakika oturmanız yeterli. Emin olun, ondan sonraki 10 dakikada da aynı olacaktır, sonrakinde de, sonrakinde de... Hayatı minimum düzeyde kelime kullanarak idare edebilmek gibi bir yeteneği var adamın.


LATİF Demirci'yi tanımış olan herkes bilir ki; Latif pek konuşmaz. Hayatı minimum düzeyde kelime kullanarak idare edebilmek gibi inanılmaz bir yeteneği var adamın.

Mesela bir yerde oturmuş biralanıyoruz. Ben konulardan konu beğeniyorum ve yarım saat kadar doğaçlama şeklinde anlatıyorum. Latif o kendine özgü gülümsemesiyle dinliyor, dinliyor, dinliyor ve sonunda ‘‘Öyle mi?’’ diyor.

Yaz sonu filan. Şifo Mehmet'in jübile maçı var. Beşiktaş, Milan'la oynayacak. Ben Galatasaraylıyım, Latif Beşiktaşlı. Bu, jübileden iki ay kadar önce ‘‘Şifo'nun jübilesine gidelim’’ dedi. Ben de olur dedim. Latif inanılmaz bir şey yaparak ikinci cümleyi de kurdu: ‘‘Biletleri ben ayarlarım.’’

Maç gününe kadar Latif'ten ses yok. Maç günü aradı ve ‘‘Benim evde buluşalım’’ dedi. Bana yakın oturuyor. Kalktım gittim. Latif'in bir arkadaşı ve bir de ortak arkadaşımız Riko da gelecek maça.

Televizyonlar bangır bangır ‘‘Maçın biletleri bitti’’ anonsu yaparken ve maçın başlamasına iki saat kadar kalmışken Latif büyük bir soğukkanlılıkla, ‘‘Bilet buluruz nasıl olsa’’ dedi.

Haliyle inanamadık. ‘‘Usta sen hakikaten bilet almadın mı?’’ dedik. ‘‘Rahat gireriz’’ cevabını verdi. Çıldırmamak işten değil.

Haydaaa, kalktık İnönü'ye gittik. Maçın başlamasına yarım saat kadar kalmış. Biletix gişesinin önünde, ciğerci kedisi gibi dolanıp duruyoruz. Bu esnada yanımıza bir gözü Şam'a, bir gözü Fizan'a bakan bir bıçkın geldi.

Kapalı tribün modeli giyinmiş bu arkadaş (Yaz sıcağında deri mont, kot pantolon, atkı burnun üstünden dolanmış vs), her haliyle karaborsacıyım diye bağırıyor. Ve belli ki haplanmış. Çünkü insanın iki gözünün ayrı taraflara bakması pek mümkün değil.

*

Her neyse, karaborsacı arkadaş, ‘‘Sen sakallı, gel iki dakika’’ dedi. Ekipte sakalsız olan tek kişi, Latif'in arkadaşı olan hanımefendi. Bıçkının odaklanma problemi de olduğundan nereye baktığı da anlaşılmıyor. Üçümüz birden ‘‘Ben mi’’ dedik.

Bıçkın, ‘‘Hayır sen’’ dedi ama nereye baktığı yine anlaşılamıyor. Biz yine ‘‘Ben mi?’’ diye atıldık. Meğer bizim Riko nereden bulduysa bu bıçkınla daha önce kapışmış. Böyle bir bela paratoneri durumu vardır zaten. Onu çağırıyormuş. Baktık durum sakat, ortam gergin. Bıçkının elemanları da etrafta toplandı.

Ortamı yumuşatacak laf Latif'ten çıktı. Malum, maçın geliri Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na aktarılacaktı. Latif ortamın keman teli gibi gerildiği anda bıçkına dönüp son derece kendinden emin bir tavırla ‘‘Biz aslında eğitim gönüllüsüyüz’’ dedi. Bıçkın da ‘‘Tabii canım, tabii’’ dedi ve biz koptuk. Hayatımda bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Herif de bizimle gülmeye başladı. Sonra turşu gibi 4 milyon liralık bileti 40 milyon liraya alıp maça girdik.

Latif'in ‘‘Biz aslında eğitim gönüllüsüyüz’’ esprisi, (bana düşmez ama) espri anlayışını özetliyor. Ortamı bu kadar iyi tahlil eden ve sayfalarca yazıyla anlatılamayacak bir konuyu tek karede özetleyebilen Latif, en umulmadık yerden çakıyor hep.

Çizgisinin muhteşemliğinden, tip yaratmaktaki ustalığından (Muhlis Bey'den Press Bey'e kadar sayın işte) bahsetmenin lüzumu yok. Latif'in Türk karikatüründeki etkisi, ünikliği vesaire de biliniyor.

Fakat Latif'i insan olarak tanımak için (dikkat edin çözmek için demiyorum) yanında 10 dakika kadar oturmanız yeterli olacaktır. Emin olun, ondan sonraki 10 dakikada da aynı olacaktır, sonrakinde de, sonrakinde de, sonrakinde de...

Ortak bir arkadaşımız Latif için ‘‘Kara kutu’’ benzetmesi yapmıştı. Doğru. Latif'i izin verdiği kadarıyla tanıyabilirsiniz. Onu tanıdığım için kendimi çok ama çok şanslı hissediyorum.




HABER

Latif Demirci Hürriyet'ten ayrıldı
10 Nisan 2012

Hürriyet gazetesi birinci sayfa karikatüristi Latif Demirci kendi isteğiyle Hürriyet'ten ayrıldı.

Özellikle son dönemlerde Erdoğan'a hitaben çizdiği karikatürlerle dikkat çeken Latif Demirci'nin, Hürriyet'ten ayrılmak istediğini gazete yönetimine bildirdiği öğrenildi.

Latif Demirci yakın çevresine artık Hürriyet gazetesinde çizmek istemediğini söyledi. Demirci, Hürriyet'ten ayrıldığını gazete yönetimine bildirdi.

Gazete yönetimi ise Demirci'den, çizmeye devam etmesini ve bir süre düşünmesini istedi. Ancak Demirci tutumunda ısrarcı olunca, Hürriyet gazetesi yönetimi bunun üzerine Latif Demirci'ye uzun süreli bir tatil verdi.

Demirci ise yakın çevresine artık Hürriyet'te çizmemekte kararlı olduğunu bildirdi.









www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)