Ferdi Tayfur
besteci, şarkıcı, sinema oyuncusu



1945 yılında Adana Hürriyet Mahallesi'nde doğar. Ünlü dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur hayranı olan babası Cumali Bey, oğluna 'Ferdi Tayfur' adını koyar. En büyük isteği, onun iyi bir tahsil görmesidir. Ancak babasının öldürülmesi, okul hayatının yarıda kesilmesine neden olur. Çiftçilikte çalışarak ailesinin geçimine katkıda bulunur. 16 yaşında şarkıcı olmak hayaliyle Adana'dan İstanbul'a gelir. O yıllarda kendini ispatlayamaz. Tekrar Adana'ya döner ve çiftlikte traktör şoförlüğüne devam eder. Bütün günü Çukurova'da pamuk taşımakla geçer.

1968 yılında tekrar İstanbul'a gelir ve Seda Plak ile iki plaklık anlaşma yapar. Ancak yaptığı iki 45'lik de tutmaz. Yeniden Adana'ya döner ve çiftlikteki işlerin başına geçer. Aradan üç yıl geçtikten sonra yaptığı 'Huzurum Kalmadı' adlı plak da satılmaz. Ancak azimle müzik çalışmalarına devam eder. 1973 yılında Görsev Plak adına yaptığı 'Kır Çiçekleri' adlı 45'lik ses getirir.

1974 yılında yaptığı 'Bana Gerçekleri Söyle' adlı 45'lik ile adını yavaş yavaş duyurur. 1975 yılında Elenor Plak'a transfer olur. Önce 'Bırak Şu Gurbeti', ardından 'Çeşme' adlı şarkısı ile adını duyurur.

Film çalışmalarına da başlar. 1976 yılında 'Çeşme' filmini çekerken Necla Nazır ile tanışır ve ona aşık olur.

Çeşme'den sonra yaptığı Derbeder, Benim Gibi Sevenler, Yadeller, Son Sabah, Boynu Bükük, Olmaz Olsun, Yuvasız Kuşlar, Batan Güneş, Huzurum Kalmadı, Günaha Girme, Kalbimdeki Acı, Sen de mi Leyla, Yaktı Beni, İnsan Sevince, Durdurun Dünyayı, Bir Damla Ateş, Bende Özledim, Herşeyim Sensin, Utanıyorum, Çılgın Arzular, Haram Oldu, İçimde Bir His Var, Ya Benimsin Ya Toprağın, Sevgiler Çiçek Gibi, Affet Allah'ım, Naz Etme-Canına Okuyacağım, Allah'ım Sen Bilirsin, Hoşçakal Leyla, Bizim Sokaklar, Bana da Söyle, Emmoğlu, Mor Güller, Dünya, Of Dağlar ve Yoksun-Kör Talih, Zaman Tüneli, Klasikler 2, Zengin Olursam, Klasikler 3 gibi albümleriyle milyonların dilinden düşmeyen eserler üretti.

50 kaset ve 30'un üzerinde film yaptı. 9 kez Altın Plak Ödülü aldı. 1982 yılında kendi adına Ferdifon Plakçılık şirketini kurdu.

İlk evliliğinden 3 çocuğu, yaklaşık 25 yıldır birlikte olduğu sinema oyuncusu Necla Nazır'dan da bir kızı bulunuyor.





Çevirdiği Filmler:

Filmleri - Oyuncu (34 Film)
Allahım Sen Bilirsin 1989
Bu Şehrin Geceleri 1989
Bu Talihimin Canına Okuyacağım 1988
Elveda Mutluluklar 1988
Ah Bir Çocuk Olsaydım 1988
Ya Benimsin Ya Toprağın 1987
İçimde Bir His Var 1986
Affet Allahım 1986
Herşeyim Sensin 1985
Haram Oldu 1985
Utanıyorum 1984
Çılgın Arzular 1984
Yaktı Beni 1983
Kalbimdeki Acı 1983
Yıldızlar da Kayar 1983
Sen De Mi Leyla 1982
Hasret Sancısı 1982
Günaha Girme 1982
Kara Gurbet 1981
Ben De Özledim 1981
Olmaz Olsun 1981
Bir Damla Ateş 1981
Durdurun Dünyayı 1980
Huzurum Kalmadı 1980
Boynu Bükük 1980
Nisan Yağmuru 1980
İnsan Sevince 1979
Yuvasız Kuşlar 1979
Son Sabah 1978
Batan Güneş 1978
Yadeller 1978
Benim Gibi Sevenler 1977
Derbeder 1977
Çeşme 1977




Yönetmen:
Bu Talihimin Canına Okuyacağım 1988
Ya Benimsin Ya Toprağın 1987
İçimde Bir His Var 1986
Affet Allahım 1986
Haram Oldu 1985




Film Müziği:
Bu Talihimin Canına Okuyacağım 1988




Senaryo:
Bu Talihimin Canına Okuyacağım 1988
İçimde Bir His Var 1986
Affet Allahım 1986
Haram Oldu 1985
Benim Gibi Sevenler 1977




HABER

Ferdi Tayfur'dan Senaryo Benim Kampanyası
Akşam 17 Şubat 2012

Şarkıcı Ferdi Tayfur, Ata Demirer’in ''Berlin Kaplanı'' filmine karşı kampanya başlattı.

Ferdi Tayfur, Ata Demirer’in "Berlin Kaplanı" filminin kendi senaryosu "Lambalı Saz"dan çalıntı olduğuna ilişkin, "Niye Ata Demirer’in 1. ve 2. filmlerinde çıkıp, ’Senaryomu çaldı’ demedim? Onlar da çok güzel işler yapan filmler. Ama bunda söylerim, bu hikaye, bu senaryo bana ait" dedi.

The Marmara Oteli’nde gerçekleştirilen "Senaryo Benim" kampanyasının toplantısında konuşan Tayfur, sahne ve sanat çalışmaları varken böyle bir konuyla
basın karşısında olmaktan memnun olmadığını söyledi.

"Lambalı Saz" adlı film senaryosunun başına gelenleri açıklamak zorunda olduğunu ifade eden Tayfur, "Bu senaryodan esinlendik falan diyorlar. Benim bildiğim, çıkmış bir eserden esinlenilir. Halkın önüne çıkmamış bir eserden tek bir satır bile alamazsınız. Çünkü o bir emniyet suistimalidir" dedi.

Tayfur, Demirer’in bir boksör filmi çektiğini duyduğunda senaryosunun çalınabileceğine ilişkin işkillenmediğini belirterek, "Ama yan etkenleri,
sahneleri, konuları bu kadar benzetebileceğini hiç düşünmüyordum. Filmi rahatsızlığımdan dolayı gittiğim Adana’da seyrettim. Film boyunca hep, ’benim konumdan ha şimdi çıkacak, ha şimdi çıkacak’ diye bekledim, en sonunda Orhan
Ayhan da anlatınca otura kaldım" diye konuştu.

Tayfur, daha sonra basın mensuplarına dağıtılan ve 2 film senaryosu arasındaki benzerlikleri ortaya koyan 18 maddeyi açıkladı.

Bu olayın kendisini çok üzdüğünü kaydeden Tayfur, "Bu iş Ferdi Tayfur’a yapılıyorsa, demek ki diğer yazarlara, sesini çıkaramayan gençlere neler
yapılıyordur. Bu gençlere örnek olmak için buradayım. Başka hiçbir gayem yok" dedi.

İlk 45’liğini 44 sene önce doldurduğunu vurgulayan Tayfur, "Hayatım boyunca bu alemde, bu piyasada kimsenin kalbini kırmadım. Kırmamaya da dikkat
ederim. Reklam işi için kameraların önüne, hele hele bu durumda hiç çıkmam.

Kamera aşığı bir adam da değilim. Kaset yapmadım ki reklam yapayım. Sahneye bile, ’Seni çok özledik, burada görmek istiyoruz’ diyerek zorla çıkarıyorlar. Niye Ata Demirer’in 1. ve 2. filmlerinde çıkıp, ’Senaryomu çaldı’ demedim? Onlar da çok güzel işler yapan filmler. Ama bunda söylerim, bu hikaye bu senaryo bana ait" şeklinde konuştu.

Boksör hikayesini yıllar önce bir Almanya turnesinde Müjdat Gezen ile Kandemir Konduk’a anlattığını ifade eden Tayfur, konunun bu isimlere sorularak da teyit ettirilebileceğini söyledi.

Tayfur, "Lambalı Saz" isimli senaryosunu da yapımcı Şükrü Avşar ile birlikte film yapmak için 2 yıl önce Dalaman’da casting çalışması yapacakken
hastalandığını ve projenin bu nedenle askıya alındığını kaydetti.

Bir gazetecinin, "Ata Bey’den beklentiniz bir özür mü, yoksa filmin gelirinden maddi bir pay mı? Bu toplantıyı niçin yapıyoruz?" sorusu üzerine de
Tayfur, "Bu toplantıyı bundan sonra kimsenin senaryosu çalınmasın diye yapıyoruz. Benim bundan sonra şöhrete ihtiyacım yok. Bundan sonra yazarım,
çizerim. Şarkılarımla, kitaplarımla anılırım. Bu toplantı Ata Demirer’den bir şey istemek için değil, ibreti alem için yapıldı" diye konuştu.

Bir gazetecinin, "Efendim ’Senaryo Benim’ kampanyası başlattınız. Bugün de start aldı. Bu kampanya hangi etkinliklerle devam edecek ve ne zaman sona erdireceksiniz. Kampanya sonunda ne elde edilecek" sorusuna karşılık Tayfur, kendisinin bundan sonra geri çekileceğini, bağlı olduğu kurumun kampanyayı yürüteceğini söyledi.

-"Kıvanç’ın Zor Hayat’ın senaryosunu beğeneceğine eminim"-

Tayfur, bir gazetecinin, "Tüm yaşananlara rağmen ’Lambalı Saz’ senaryosunu filme çekecek misiniz" sorusunu da şöyle cevapladı:

"Zor Hayat diye bir hikayem var. İnşallah onu yapacağım. Ona da Kıvanç Tatlıtuğ’u düşünüyorum. O da benim hemşehrimdir. Adana’da geçen bir hikayedir.
Teklifi götüreceğim. Oynarsa oynar, oynamazsa kendi bilir. O da bizim arkadaşımız, dostumuzdur. Senaryoyu beğenir beğenmez ama ben beğeneceğine
eminim."

Demirer’e yönelik başlatılacak hukuki sürecin ardından kazanılması olası parada gözünün olmadığını belirten Tayfur, böyle bir para cezasının verilmesi durumunda, elde edeceği parayı Lösemili Çocuklar Vakfı ile Türk Eğitim Vakfı’na
bağışlayacağını söyleyeceğini söyledi.

-"Hukuki süreç başlatılacaktır"-

Ferdi Tayfur’un avukatı Ünver Yörüger de, Ata Demirer’e dava açılıp açılmayacağına ilişkin soru üzerine şunları söyledi:

"Filmin gösterime girmesini bekledik sonra delillerimizi topladık. Bir dava açmadan önce o davanın altyapısının oluşturulması gerekir. Paldır küldür bir dava açılmaz. Biz bu süreçte bu hazırlığımızı yaptık. Müvekkilim Ferdi Tayfur ile
oturup konuşacağız. Bundan sonra hukuki sürecin ne olması gerektiğini, o yola gidip gitmeyeceğimizi veya yasanın tanımış olduğu haklardan hangisini kullanıp kullanmayacağımızın kararını vereceğiz. Ama şunu söyleyeyim ki; Ata Demirer’in
’Berlin Kaplanı’ filmi için hukuki süreç başlatılacaktır, gerek cezai, gerek hukuki."






HABER

Ferdi Tayfur’un sağlık durumu iyi
8 Mart 2012

Ferdi Tayfur, sağlığıyla ilgili bir basın açıklaması yaptı. Tayfur, şeker hastalığı rahatsızlığı nedeniyle gittiği Alman Hastanesi’nde gerekli tetkikleri yaptırdı. Tayfur, yapılan tetkiklerin sonuçlarının belirlenmesi süresince hastanede müşahede altına alındı. Doktorları Ferdi Tayfur’un sağlık durumunun iyi olduğunu, korkulacak bir şey olmadığını kaydederken sonuçlara göre yarın taburcu olacağını belirtiyorlar.

MANKEME KARAR VERECEK

Ayrıca Tayfur’un ‘Lambalı Saz’ senaryosunun Ata Demirer’in geçtiğimiz günlerde vizyona giren ‘Berlin Kaplanı’ filminde tarafından izin alınmadan kullanılması nedeniyle başlattığı ‘Senaryo Benim’ kampanyası sürüyor. Ferdi Tayfur’un avukatı Ünver Yörüger, İstanbul Adliyesi 2.Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde davasını açtı. Mahkeme yapacağı inceleme ve belirleyeceği bilirkişi raporu sonucunda kararını verecek.





HABER

Ferdi Tayfur'a ameliyat!
12 Nisan 2012

Önceki yıl geçirdiği felç sonrası sol gözünden sürekli yaş akan sanatçı, bu sorununu çözmek için bıçak altına yattı.

Milliyet'in haberine göre, Tayfur’un ameliyatını Dr. Müslime Akbaba yaptı. Sol gözünden 3 saat süren bir operasyonla gözyaşı sorununu çözen Tayfur, ardından odasına alındı.

Gözü bantlanan Tayfur’un bugün sabah hastaneden taburcu olması bekleniyor. Sağlık durumunun iyi olduğunu belirten Tayfur, şeker hastalığıyla ilgili olmayı planladığı ameliyattan da vazgeçtiğini açıkladı.



SÖYLEŞİ

Ferdi Tayfur: Şarkılarımda Metallica etkisi var
İZZET ÇAPA
Hürriyet 25 Kasım 2012

Ferdi Tayfur, “Orhan Baba ile Ferdi Baba’yı karşılaştırmayın. Biri Iron Maiden, diğeri Metallica” analizini değerlendirdi: Şarkılarımda Metallica’nın sert etkisi var diyebilirim. Ama isyankar değilim. Neden isyan edeyim? Sadece ikiyüzlü insanları sevmem ben. Neysem oyum. Orhan Gencebay’da da yoktur isyan. Bugünlerde herkes Orhan Baba’nın tribute albümü üzerine yazıp çiziyor ya... Dedim ki başkaları Orhan Baba’nın peşindeyken ben de bir değişiklik yapıp Ferdi Tayfur ile görüşeyim. Nitekim buluştuk, hem eski günleri yad ettik hem bugünü konuştuk.

Onlar sadece 70’lerin, 80’lerin değil her dönemin muhteşem üçlüsüydü... Orhan Baba, Müslüm Baba ve Kral Ferdi... Köyden kente göç gibi büyük bir sosyolojik değişikliğin nedeni bile onların şarkılarında aranmıştı. Yıllar geçmiş, “Beyaz Türkler”in tu kaka ettiği arabesk, sonunda kendileri tarafından bile taçlandırılmıştı.


Şimdi bütün bu eski sakızları neden çiğnedik? Bugünlerde herkes Orhan Baba’nın tribute albümü üzerine yazdı çizdi, onunla söyleşiler yapıldı. Birden aklıma pazarlama gurusu Seth Godin’in Mor İnek teorisi geldi. Malum bizim guru abi aynı isimle yazdığı kitabında “Tek renk ineklerin arasında mor bir inek olmak, başarının anahtarıdır” gibi bir kelam etmişti. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözünün tam aksi yani... Bunca yıllık bir öküz olarak zaten kendimi bu teoriye yakın hissediyordum. Dedim ki herkes Orhan Baba’nın peşindeyken ben de bir değişiklik yapıp Kral Ferdi ile görüşeyim. Üstelik kendisi çok uzun zamandır kimseyle söyleşi de yapmıyordu...

Efendim 80’li yıllardaki Ferdi Tayfur gerçeğini gözardı etmek imkansızdı. Filmlerinin oynadığı sinemaların kapıları kırılır, onbinlerce hayranı konserlerine akın akın gelirdi. Acı çekmenin insanı olgunlaştıracağı inancı hissediliyordu şarkılarında. Anadolu köylüsünün toprağından koparılmasına tepkinin yanı sıra kentin karşısına çıkıp hesap sormak da vardı bu felsefede... “Tutunamayanlar” için haykırıyordu Ferdi Tayfur.

Belki de bu yüzden, Gülhane Parkı’ndaki konserinde Türkiye’de gelmiş geçmiş en büyük hayran kitlesini toplayan sanatçı olmuştu. 150 bini aşkın insan izlemişti Kral’ı o konserinde...

Yıllar sonra Kral ile karşılaştığımda o müthiş alkış sesleri tekrar yankılandı kulaklarımda... Bu arada harika yemekler de yedik Nilüfer’in kafesinde. Kafe dediğime bakmayın, Ferdi abinin yeğeni Nilüfer Hanım, 4. Levent’teki lokantasında parmaklarınızı yiyeceğiniz ev yemekleri yapıyor, bunu da es geçmeyelim...

Hem eski günleri yad ettik Ferdi abiyle, hem bugünü konuştuk. Laf lafı, anılar anıları açtı, zaman tünelinden bugüne kadar uzandık. Ama beni asıl sevindiren onun sağlık durumunun ve moralinin dört dörtlük olduğunu görmekti... Darısı Müslüm Baba’nın başına...

Maşallah çok iyi gördüm seni Ferdi abi...

- İyiyim çok şükür de psikolojim bu oğlandan dolayı bozuldu...

Hangi oğlan?

- Boşver adını... 40 senedir bu piyasanın içindeyim, ne Orhan abinin, ne İbrahim’in şarkılarından tek satır alamam. Hani derler ya, biz 40 kişiyiz birbirimizi biliriz.

Eğri oturup doğru konuşalım abi. Bunca sene sen hiç kimseden alıntı yapmadın mı?

- Çıkmış bir şarkının dörtlüğünün içinden belki bir iki nota... Ama adam senaryonun omurgasını alıp “Ben yazdım” diyor. Olur mu böyle şey yahu!

SIRADAN BİRİ OLSAYDIM BU ŞEHRİ ATA’YA DAR EDERDİM

Jeton şimdi düştü... Ata Demirer ile arandaki senaryo krizinden bahsediyorsun... Hiç yüz yüze geldiniz mi bu olaydan sonra?

- Benim yüzüme bakamaz o ya... Ona söyleyeceğim tek bir şey var, “Sen yat kalk dua et, ben Ferdi Tayfur’um”... Eğer sıradan biri olsaydım...

Ne yapardın?

- Ona bu İstanbul’u dar ederdim. Ama ben Ferdi Tayfur’um ya, elim kolum bağlı. 10 yaşındaki çocuk bile küfreder, söver, döver beni. Bir şey söyleyemem ona...

Hoppalaaaa...

- Bak İzzet, korkudan değil, hapishaneye de girsem ya müdür, ya gardiyan ya da içerdeki mahkumlar benim hayranımdır.

Eee o zaman kim tutar seni?

- Hayranlarım.

Kızma ama gene anlamadım...

- Bak şimdi... Hakkımı ararken başıma bir şey gelirse, kral gibi yatar çıkarım. Ama hayranlarım “Değer mi abi ya” dedikleri an iş bitti demektir. Anlayacağın kime ayıp ederim, hayranlarıma...

ASLINDA ANNEM BENİ DOĞURMAK İSTEMEMİŞ

Haydi bu konuyu kapatalım. En iyisi sen gel bana Selvi Turhan Bayburt, nasıl Ferdi Tayfur oldu onu anlat...

- Rahmetli babam, Adalet Cimcoz’un ağabeyi meşhur dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur’a hayranmış. Esas Ferdi ise 4-5 yaşında sıtmadan ölen küçük kardeşim. O vefat edince bana verilmiş isim. Babam da kardeşimi kaybettikten sonra alkole başlamış zaten.

Desene valideyle peder teselliyi sende buldular...

- Olabilir tabii de aslına bakarsan ilk başta istenmeyen çocukmuşum ben.

Nasıl yani?

- Annem doğurmak istememiş beni... O zamanın insanları kürtajı falan bilmiyor tabii, o da düşürmek için mücadele vermiş ama düşürememiş. Ya da ben inat
etmişim belki, kim bilir?

Nasıldı aran peder beyle?

- O çok özeldi... Beyköylü Cumali... Zamanın kabadayısı... Karıncayı bile ezmeyen bir adam. Racon keser, dargınları barıştırırmış. Bir ara hapse düşüyor, çıkınca da askere gidiyor. En son onun askerden döndüğü gece kucağında olduğumu, ertesi sabah da kalkıp gittiğini hatırlıyorum.

Bu hikaye mutlu sonla bitmeyecek gibi...

- Evet, gitti. Bir daha da gelmedi zaten. O sabah anneme çiğ köfte malzemeleri hazırlaması için 1 lira verdi. Eti de akşama kendisi getirecekti. Ama gidiş o gidiş...

ŞEYTAN DA, CİN DE ŞİŞENİN İÇİNDE

Ne olmuş peki?

- Rahmetlinin Arap Ahmet diye bir arkadaşı anneme geldi, “Bacım kocan hastanede” dedi. Bizi faytona bindirip götürdü.

Kalp krizi mi?

- Yok be abi, ne kalp krizi... Vurulmuş.

Peki ya sebep?

- Babam ağanın birine akrabasından haber götürüyor. Sonra aralarında yanlış anlaşılma olmuş herhalde; iki taraf da içkili olunca... Anlayacağın şeytanı uzaklarda aramayacaksın, şeytan şişenin içinde. İçmeyi bilmeyenler şişenin kapağını açmasınlar. Şeytan da orada, cin de...

Neler hissettin babanı o halde görünce?

- Göremedim ki... Çocukları almıyorlardı içeri... Ben sokakta beklerken, babam penceresine baktığım o odada can verdi. Son defa göremediğim için içim hâlâ burkulur.

Daha sonra dinledin mi o gün yaşananları?

- Annemden dinledim... Yüreğim burkularak, sıkılarak, bağrıma taş basarak dinledim. Çünkü dinlememem babama ihanet etmek gibi geliyordu.

HİÇ OYUNCAĞIM OLMADI Kİ BENİM ŞEKER KARDEŞİM

Hadi gel güzel şeylerden konuşalım... Mesela ilk oyuncağından...

- Benim hiç oyuncağım olmadı ki şeker kardeşim. Tek hatırladığım memlekette dükkanın birinin vitrininde gördüğüm 3 tekerli bisiklet... Gidip gelip onu seyrederdim. Sonra bir gün baktım ki yerinde yok. Satılmış. En çok benim olmayan o bisiklete ağlamıştım.

Bu kadar acı çektin, ardından şöhreti ve parayı yakaladın. Üstüne neden “Haydi gel köyümüze geri dönelim” dedin. Bu ne yaman çelişki?

- Buralarda manzara çok karmaşıktı. Herkes yalan söylüyor, herkes birbirinin ayağını kaydırmaya çalışıyordu. Tuhaf geldi bana...

Oysa köyünde de durumlar pek iç açıcı değildi.

- En azından orada sıkıştığın an sana ikram edilen bir bardak çayı içebiliyorsun, taze taze soğanı, sıcacık tandır ekmeğini yiyebiliyorsun. O yüzden, hadi gel köyümüze geri dönelim...

KOMEDYEN OLMAK İSTEDİM AMA BIRAKMADILAR

Sağol, beni bırak burada kalayım abi. Peki ne umdu, ne buldu Ferdi Tayfur İstanbul’da?

- İstanbul benim hayalimdi. Film yıldızı, daha doğrusu komedyen olmak istiyordum.

Nasıl yani, güldürmek için gelip ağlattın mı hepimizi?

- Bir düğünde şarkı söyledim, ondan sonra peşime düştüler. Sesimin güzel olduğunun farkına vardım. Ardından askerde bandocu oldum, orada da hep türkü söylerdim.

Hiç müzik eğitimi aldın mı abi?

- Bütün eğitimim askerde çaldığım trombon... Orada gördüğüm notalar... Çıktığım sahneler. Anlayacağın alaylıyım.

SAKIP AĞA’NIN ÇİFTLİĞİNDE IRGATTIM

Peki ya İstanbul’a gelmeden önce?

- Pamuk tarlalarında ırgatlık yapıyordum. Eniştem Ceyhan’daki Sakıp Sabancı’nın çiftliğinde kahyaydı. Biz de oraya kazma dövmeye giderdik.

Ne günahı var kazmaların? Niye dövüyorsun?

- (Gülüyor) Yahu pamuk çiftliklerinde öyle derler. Tarlada çalışıyorduk işte.

Rahmetli Sakıp Ağa bilse kim bilir ne şaşırırdı...

- Uzun yıllar sonra Adanalı işadamları için verilen bir davette gördüm kendisini... Yanına gittim, “Ağam sizin ekmeğinizi çok yedim, çiftliğinizde ırgattım” dedim.

Yanında ırgatken gün geldi aynı davetin konukları oldunuz desene...

- “Böyüdün, böyüdün, böyüdün” dedi bana. Rahatsızlandığımda da beni evimde ziyaret edip, nazar boncuğu hediye etmişti rahmetli...

NECLA’YLA RUHLARIMIZ HİÇBİR ZAMAN BİRLEŞMEDİ

Senin yaşamından kesitleri dinliyorum da, sanki şarkıların, filmlerin hep bir yaşanmışlığın yansıması...

- Orasını bilemem. Kim ne derse desin biz hayal alır, hayal satarız güzel kardeşim. İşin doğrusu bu... Şarkı söyleme mecburiyetim var.

O niye ki?

- Şarkı söyleyeceksin ki, geçimini sağlayacaksın. Bir fakir, zengin olurmuş, 40 yıl silinmezmiş fakirliği... Bir zengin fakir olurmuş, 40 yıl silinmezmiş zenginliği..

Eee sen meslekte 40 yılı devirdin, hâla silinmedi mi fakirlik?

- Tek başıma değilim ki silinsin...

Kaç kişi var başında?

- 10 tane ev olsa, dörder kişiden 40 kişi eder.

Şimdi anladım Necla (Nazır) Hanım’ın “Bir gün 10 karısı olduğunu duyarsam şaşırmam” demesinin nedenini!

- Yok, abartmış, o hep abartır. İnan bana solucanı görür, “Na bu kadar yılan gördüm” der. Sen beni ihmal edersen, ben seninle neden arkadaşlık yapayım ki?

Bunu bana söylemiyorsunuz herhalde. Necla Hanım’a mı gönderme?

- Tabii canım. Ruhlar birleşmedikten sonra beden de ayrılır, fikirler de...

Kaç yıl sürdü birlikteliğiniz?

- 30 yıl filan...

30 sene mi sürdü ruhların birleşmediğini fark etmeniz?

- 20 sene kızım büyüsün diye bekledim. Necla’dan defalarca ayrıldım, fakat kimseye duyurmadım.

TESETTÜRE GİRMESİNDE BENİM ETKİM YOK

Necla Hanım senin zorunla mı tesettüre girdi?

- Yok canım. Ben ne karışırım... O öyle şartlanıp “İki dua edersem yaram kapanır” demiş.

Ne yarası ki bu?

- Ne bileyim, bir yerinde çıban çıkmışsa “Ben dua edeyim, ede ede kapatırım ben o çıbanı” fikrine inanmış. Ben ise merhem sürmeye inanırım. Bu bir inanış meselesi.

O seni kendi yoluna çağırdı mı?

- Günahım da sevabım da bana ait. O köprüden geçecek olan benim. Kimse, kimsenin inancına karışamaz.

30 sene boyunca hiç evlenmeyi düşünmediniz mi? Hoş, Necla Hanım kızınız Tuğçe için “O bizim nikahımızdır” demiş ama...

- Bir önceki eşimden ayrılamadım ki evleneyim... Ondan da iki kız çocuğum var. Allah ondan razı olsun, onları da okuttuk, şimdi ikisi de İngilizce öğretmeni. Tuğçe de Amerika’da tasarım okuyor. Evlendi de orada...

Babanın sana veremediklerini çocuklarına vermek için çok mu uğraştın?

- Çocuk benim için kutsaldır. Kutsallığı nereden gelir biliyor musun? Ne olacağı belli olmaz. Şu kapıdan çocuğu kovarsınız, gün gelir başbakan olur.

ÇAPKINLIĞIM, KADINA KIZA ASILMAM YOKTUR

Habibe Hanım’dan olan çocuğun Taha ile Tuğçe görüşüyor mu?

- Görüşüyorlar tabii ya...

“Çocuklarımın istediği gibi kaynaşmasını sağlayamadım” demişsin ama... Ne demek bu şimdi?

- Zor oyunu bozarmış. Eğer bir çatı altında yaşasaydık, beş on çocuk da olsa birbirlerini severler ve tanırlar. 32 çocuklu aileler var memlekette. Fakir olsam bunlar gelmezdi başıma.

Necla Hanım’a yardım ediyor musun hâlâ?

- Etmez olur muyum. 4 katlı bir ev verdim Boğaz’da.

O zaman neden “parasızlıktan evini satıyor” diye haberler çıkıyor?

- Satıp satmayacağı kendi bileceği iş. Verdiğim evin değeri 3-4 milyon dolar. Bunu da kimse kimseye yapmaz.

Yine solucanı yılan mı yapıyor dersin? Deli dolu bir kadın galiba...

- Yok, tam tersi. Bütün mesele de orada işte. Mesela eve akşam gelirim, televizyonda bir şeyler seyrederiz. Sonra Necla yatmaya, odasına gider. Ne bir konuşma, ne kavga, ne gürültü. Bir ilişkideki en büyük tehlike bu durgunluk aslına bakarsan.

Sende de biraz zamparalık vardır ama...

- Yok be abi ben yapamam, beni star yaptılar. Star, zampara olamaz.

Necla Hanım “Benimle beraberken öteki evi de idare etmiş” diyor ama...

- Zamparalık değil ki... Görevimdi o benim. Çapkınlığım, kadına kıza asılmam yoktur.

Ya onlar sana asılırsa?

- Öyle şey olmaz. Çünkü onların kafasında yüce dağ gibiyim. Erişilmezim. Bunu ben nasıl yaparım? Kız kardeşlerim var, kızlarım var. Olacak iş mi bu ya?

ŞARKILARIMDA METALLICA’NIN SERT ETKİLERİ VAR

“Orhan Baba ile Ferdi Baba’yı karşılaştırmayın; biri İron Maiden, diğeri Metallica” analizine ne diyorsun?

- Ben metalikçi miyim?

Sen arabeskin Metallica’sısın..

- Doğrudur. Şarkılarımda Metallica’nın sert etkisi var diyebilirim.

İsyankar mıdır Ferdi Tayfur?

- Neden isyan edeyim? Sadece ikiyüzlü insanları sevmem ben. Neysem oyum.

Oysa Orhan Baba’da bir isyan var, değil mi?

- Nerede yaaa...

Mesela “Kır Gönlünün Zincirlerini” diyor..

- Aşktan bahsediyor orada...

BEN KARACAOĞLAN’IM ORHAN ABİ FUZULİ

Nedir ikinizi ayıran özellik?

- Benim şarkılarım biraz daha türkümsü. Dayım da halk aşığıydı, bilir misin?

Yok şimdi öğrendim. Sen kendini halk ozanı olarak mı görüyorsun?

- Evet. Karacaoğlan gibiyim.

Peki ya Orhan Baba?

- O Fuzuli, Baki gibi bir divan şairi...

Söz Orhan Baba’dan açılmışken, 60. yılını kutlama gecesini nasıl buldun?

- Çağırmadılar ki beni... Ama önemli değil. Orhan abinin mutluluğudur aslolan.

Var mı senin de böyle toplu bir tribute albüm projen?

- Toplu olması bana pek hoş gelmiyor. İşin doğrusu böyle projeler biraz para kokuyor. Paranın kokusunu da, saymasını da sevmem. Ama bir single çıkarmayı düşünüyorum.

ŞÖHRET HAPİSANESİNE İZMİR FUARI’NDA GİRDİM

Haydi gel yine zaman tünelinden geçelim. Ferdi Tayfur filmleri furyası nasıl başladı?

- İlk filmim “Çeşme” vizyona girdiğinde, Lale Sineması’nın önünde o güne kadar görülmemiş bir kuyruk olmuştu. Ardından “Batan Güneş”, “Derbeder” filan derken ilk kez 1979 yılında İzmir Fuarı’nda sahneye çıktım.

Beyazperde, sahne perdelerini açtı diyorsun...

- Film çekmek ayrı olay. Ama sahneye çıktığın zaman insanlarla birebir ilişkidesin ve büyük bir yük alıyorsun üzerine... İşte “şöhret hapisanesi”ne ilk orada girdim.

40 yıldır tutuklusun yani!

- Tabii... Çünkü halk beni star yaptı. Davranışlarımın ona göre olması lazım. Star sahneye ilk de çıkar, en sonda da.

TARKAN DA BENİM GİBİ PRANGALI MAHKUM

Dur abi kafam karıştı... Ne diyorsun sen?

- Ferdi Tayfur’lu bir kadro kurup turneye çıkıyorsun diyelim. Ferdi en başta çıkarsa millet ondan sonra kalkıp gidiyor, sonda çıkarsa herkes “Ferdi... Ferdi...” diye alkışa başlıyor... İşte star dediğin bu.

Bugün star yok mu Türkiye’de?

- Abi bugünlerde herkes star. Bu işler öyle olmaz ki... Bak benim filmlerimde, konserlerimde kapılar pencereler kırdılar. O zamanlar hak etmeyen birine “star” dediniz mi sırıtırdı. “Nesi star lan bunun” derlerdi. Şimdi ise evrim geçirdik, sebebi de medya...

Ne yani Tarkan da star değil mi şimdi?

- Star tabii, çünkü o da hapis... Prangalı olmaya mecbursun. Herkes gibi konuşamaz, davranamazsın.

ARTIK POPÇULAR DA ARABESK OKUYOR

Pat diye sorayım. Abi sen vatan haini misin? Kızma sakın, Fazıl Say’ın yalancısıyım.

- Şimdi ne diyeyim? Gaza mı geldi, kendini mi ifade edemedi? Ya da virtüözlüğün getirdiği bir şımarıklık mı bu? Ama ne olursa olsun, bu memleketin yüzde 90’ına vatan haini diyemezsin. Çünkü hepsi arabesk dinliyor.

Bir de şu işin kralından alsam arabeskin tarifini...

- Akıp giden bir sel sizi önüne katıp götürür, ona karşı gelemezsiniz. Arabesk benim için budur. O zaman bir akımdı. Ne bileyim, ben şimdi kalkıp desem ki başkaldırıdır, bilmem nedir, yalan yaa... Ben siyasetçi değilim ki be kardeşim!

Eskiden Müslüm, Orhan, Ferdi... Şimdi Tarkan, Mustafa, Serdar... Ne iş Ferdi abi?

- Dedim ya bir evrim geçirdik. Televizyonlarda popu dayatıyorlar. Ama popçular da arabesk okuyor artık...

VELİAHT FİLAN GELMEZ TABİAT KANUNUNA AYKIRI

Sen kimi dinliyorsun şimdilerde?

- Sabah yürüyüşlerinde takıyorum kulaklığı, kim rast gelirse radyoda onu dinliyorum.

Yok mu özellikle beğenduiğin biri?

- Bilmiyorum ki ya... Ne söylesem yalan olur...

Vardır illa ki Kral Ferdi’nin bir veliahtı...

- Bu veliaht olayı çok saçma. Veliaht filan gelmez abi, tabiatın kanununa aykırı bu. Adam aynı benim tarzımda okuyacak, aynı tadı verecek... Beni giyecek yani üzerine. Olur mu böyle şey? Zaten benim sesimden yıllarca öööğğ gelmiş herkese, ne yapsınlar veliahtı? Ama biz böyleyiz işte, uzattıkça uzatırız.

O zaman biz de fazla uzatmayalım ve son sorumuzu soralım; yeni bir projen var mı?

- Bir kitap yazdım, yakında çıkıyor. Konusu bir genç adam, aşkını anlatamadığı kızın hayatını mahveder.

Adı ne?

- Ve Bitti...

BEN DE TÜRKİYE’NİN BLUES’CUSUYUM

Geçti mi arabeskin son kullanma tarihi?

- Arabesk bitmez. Dünyadaki bütün ülkelerin kendine has arabeski vardır.

Blues misali mi? Sonuçta o da pamuk tarlalarındaki ezilmiş siyahilerin müziği...

- Evet. Ben de blues’cuyum bir nevi...

Müslüm Baba, Murathan Mungan ile albüm çıkardı, Teoman’la düet yaptı, Gencebay rock’çılara şarkılarını verdi. Sende yok mu hiç böyle bir füzyon isteği?

- Kendi Ferdi Tayfur’luğumdan memnunum. Nedir ki abi ya... Ben çok şeyler gördüm. Doydum artık. Paradan korkuyorum. Mesela, para geliyor ya, hiiii... Sanki üzerime sel geliyor.

Ya hayranlarının böyle bir hayali varsa?

- Hayranların pek çok hayali olabilir. Kendi yapamadıklarını bizde görmek isterler. Ama ben de etten kemikten bir insanım kardeşim. Belli bir kapasitem var.

Her kalıba giremem diyorsun...

- Giremem. Ama dinleyici tüketici olduğu için böyle düşünmez. Devamlı isterler.

BİZİM EV ÖLÜ EVİ GİBİYDİ

Necla Hanım, Taha doğmadan önce biliyor muydu “ikinci bir eviniz” daha olduğunu?

- Tabii... O zamandan kabullenmişti. Sonra ben bilerek duyurdum. Necla dünyanın en iyi insanı ama çok sessiz, sakin. Bir ilişkide münakaşa olması, bir şeylerin kırılması, şangır şungur ortalıkta seslerin çıkması lazım. Bizim ev ölü evi gibiydi.

BANKAMATİK ÇALIŞTIĞI SÜRECE KADINLAR RAHATLARINI BOZMAZ

Orhan Gencebay’a da, Müslüm Gürses’e de hanımları çok destek verdi.

- Benim arkamda kimse olmadı. Hanımların dalgası yerinde. Hiçbir şeye ihtiyaçları yok ki.. Para çekme şeyine ne derler?

Bankamatik...

- Bankamatik çalıştığı müddetçe neden bozsunlar rahatlarını?

ORHAN GENCEBAY’IN AĞZINDAN KAÇ KEZ FERDİ ADINI DUYDUNUZ

Bir davette Gencebay “Beraber resim çektirelim” demiş, gitmemişsin. Ondan çağırmamış olabilirler mi?

- O tamamen yanlış anlaşıldı. Çok kalabalık bir toplantıydı, fuayeye çıkmıştım. Ukala gazetecinin biri gelmiş, “Sizi bir araya getirsem” diyor. 500 kişi var aramızda. Oraya gireceksin, Müslüm’ü bulacaksın, Orhan abiyi kaldıracaksın. Bir araya gelemeyiz dedim...

Kimsenin birbirinin ayağına gitmeye niyeti yok mu yani?

- Ben giderim onun ayağına ama 500 kişiyi nasıl aşacağım? Ayrıca bir şey soracağım, Orhan Gencebay’ın ağzından kaç defa Ferdi Tayfur adını duydunuz?

Bu iş beni aşar... Kral ile Baba’nın arasına giremem.

- Ben göğsümü gere gere Orhan abi derim. Yürekten severim, hiçbir polemiğe de girmem. Ama onun o taraftan bir şeyi var. Duymasın.





HABER

Ferdi Tayfur dede oldu
9 Ekim 2016

Şarkıcı Ferdi Tayfur ile oyuncu Necla Nazır'ın kızı Tuğçe Tayfur anne oldu. Ünlü sanatçılar, yıllar sonra torunları için bir araya geldi.

Tuğçe Tayfur, bu Sabah bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Çift oğullarına Taner Efe ismini verdi.

Ferdi Tayfur'un Necla Nazır ile birlikteliğinden dünyaya gelen kızı Tuğçe, İnstagram'da ailesiyle birlikte yer aldığı fotoğrafı, "Hoşgeldin oğlum... Anasının kuzusu Taner Efe" notuyla paylaştı.

İlişkileri olaylı bir şekilde sona eren Nazır ile Tayfur'un, yıllar sonra torunları için bir araya gelmesi dikkati çekti.





SÖYLEŞİ

Ferdi Tayfur roman yazdı: Paraşütteki çocuk
Hürriyet 4 Şubat 2017 Savaş Özbey

Ferdi Tayfur: Öyle bir intiba bırakmış ki sen unutsan, dünya unutmaz. Atatürk’süz olmaz!

Ferdi Tayfur’un roman yazması büyük mavra. Böyle top senede bir gelir adamın ayağına. İyi kalem oynatılır diye atladım, Adana’ya gittim. Ama daha ilk sorudan anladım ki makaralık bir durum yok. Emekli bir arabeskçinin ‘bir de romanım olsun’ diye kurduğu edebiyat fantezisi değil bu. O sakin sakin bohçasını açtıkça, ben edebimi topladım, kendime geldim. Hiç âdetim değildir ama “Siz”den “Abi”ye geçtim. Ve ocakbaşındaki o masada...Hayatı süzüp artık köşesine çekilmiş bir bilgeden...“Kardeş” hitabıyla hayat dersleri dinledim.


Ferdi Tayfur: Öyle bir intiba bırakmış ki sen unutsan, dünya unutmaz. Atatürk’süz olmaz


72 yaşındasınız. Nasıl bir hayat yaşadınız? Şükrediyor musunuz?
- Her zaman şükrederim. Bazıları en ufak bir rahatsızlık yaşayınca isyan eder Tanrı’ya. Bende isyan yok. Olacak olur, onun önüne geçemezsin. İyiyim ben, iyiyim. Asla ummayacağım güzel şeyler geldi başıma. Mutlu oldum ben bu hayatta.

Neden iyilikler sizi buldu?
- Huyum güzel. Büyüklük taslamadım... Açık konuşmak lazımsa bu kadarını ben de beklemiyordum. Bir de çok çalıştım ben, çok. Bir şarkılık ünlüler vardır. Bir şarkıyla gelir, bir şarkıyla gider. Mesela rahmetli Berkant... Şarkısının adı da ‘Bir Şarkısın Sen’...

İyi yakalamışsınız...
- Albüm, sinema, çok eser verdim ben. Hep amatör ruhla. Kilyos yolunda çöl sahneleri çektiğimiz bir kumsal vardı. Albümler, filmler rekorlar kırıyor... İnanır mısın, aküleri taşırdım. E bir de o zamanlar yakışıklı gençtim tabii. Demek millet açmış, yeni sese, yeni bir jöne o zamanlar.

Ben de onu soracaktım. Sadece huy değil. Nasıl bir şey hayata ‘güzel’ doğmak?
- Bir adamda bir şey varsa, mutlaka bir şey vardır. Yani adam peeeeh, bir acayip! Ama bakıyorsun, hiçbir şey yok. Demek bir şey var onda. Göremediğine göre mutlaka bir şey var. Demem o ki farkına varılıyorsun güzel doğunca...

Ferdi Tayfur: Öyle bir intiba bırakmış ki sen unutsan, dünya unutmaz. Atatürk’süz olmaz

Sinemaya girebilmek için şarkıcı oldum

Nasıl döşendi şöhret yolunun taşları?
- Sinemayı çok istiyordum. Sinemaydı benim asıl hayat amacım. Ama tanıdık yok, bildik yok, torpil lazım. Nereden bulacağım, fakir çocuğusun... Zeki Müren’in filmini gördüm: ‘Beklenen Şarkı’. Baktım hem şarkı söylüyor hem sinemada oynuyor. Haa demek ben de yapabilirim bu işi... Sesimin de güzel olduğunu söylediler. Öyle girdim sinemaya. Şarkılarımla, bestelerimle.

Demek müzikten sonra sinema değil, sinema için müzik... Sinemanın dört yapraklı yoncası var. Arabeskte de var mı sizce o dörtleme?
- Doğru bu... Bak dört: Orhan (Gencebay) Abi, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses ve Ferdi Tayfur... Bu kadar! Çünkü çıkmıyor, arkadan yenisi gelmiyor.

Hiç rekabet hissettiğiniz oldu mu?
- Ona zamanım yoktu. Yani rakip seçmeye, rekabet etmeye. Bir de dikkat ettiysen bu dört kişi de ayrı ayrı şeylerdi. Sesler farklı, tavırlar farklı... Birbirimize benzemezdik.

Ferdi Tayfur: Öyle bir intiba bırakmış ki sen unutsan, dünya unutmaz. Atatürk’süz olmaz

Aşkı yaşamak güzel ama...
Sinemanın en güzel kadınlarından biriyle, Necla Nazır’la yıllarca aşk yaşadınız. Ne bırakıyor insanda aşk?
- Antalya’da ‘Batan Güneş’i çekiyorduk. Necla Nazır falan bütün ekip, akşam lokantadayız. Omzuma bir el dokundu, döndüm. Bıyıklı bir adam... “Sakın âşık olma” dedi.

Niye?
- Anlamadım, “Tabii tabii” falan dedim, geçiştirdim. Oradan kalktık, Dalya Oteli vardı. Oraya gittik. Gece kulübündeyiz, Necla Hanım falan dans ediyorlar. Bir adam geldi, elinde viski bardağı... Yanıma çöktü, “Sakın âşık olma” dedi. Aynı gece, iki farklı mekân, hiç tanımadığım insanlar. Şaşılacak bir şey değil mi? Hiç unutmam ben bunu.
Yani?
- Aşkı yaşamak güzel ama sonuçlarına da katlanmak gerek. Karakterini elinden alır. İnsanın kendini mutsuz edecek şeyi, mutsuz edecek kişiyi sevmesidir aşk. Bir insanı neden seversin?

Neden?
- Tanımadığın için. Leyla ile Mecnun hiç bir araya gelmediler ki... Tanıdıktan sonra başlıyorsun uzaklaşmaya. Bütün mesele bu: Âşık kalmak istiyorsan, tanımayacaksın.
Dostum yok

Çok dostunuz var mı?
- Dostum yok. Arkadaş kolay da dost zor. Ama ben dostsam onlar dosttur. Her şeyi kendinde bulacaksın.
Ölümden korkar mısınız?

- Korksan da değişmiyor, korkmasan da. Dünya kimlere kalmamış, bana mı kalacak? İki kapılı bir han... Biri girer, biri çıkar.

Çok sır götürecek misiniz kendinizle?
- Götürmeyip ne yapacaksın? İnsanların sırlarını açıklasan ne olur? Bir anlıktır o. Sonra dünyanın en kötü insanı olursun.
Zengin misiniz?
- Değilim.

O kadar film, şarkı, satış, gişe rekoru... Olmanız gerekmez miydi?
- Önemli değil. Gerekli de değil, iyi de değil. Başkasına muhtaç değilsen, zenginsin. Muhtaç olursan eğer, bütün foyan çıkar ortaya. Anladın mı şimdi zenginliği?

Pişmanlıklarınız var mı?
- Büyük pişmanlıklarım yok. Yaptığım iyiliklerden pişman oldum zaman zaman. “İyilik yap, kötülük bul” derler ya, çok önemli bu. İnsanın tabiatında var... Bunu akılda tuttuğun zaman iyi yoldasın. Aklında tutmazsan mahvolursun.

İnsan tabiatı böyle diye iyilikten mi vazgeçeceğiz?
- Hayır. Ama tedbirli olacaksın. Çünkü karşındaki, insan. Anında düşünen. Anında karar veren. Anında dönen...

Ferdi Tayfur: Öyle bir intiba bırakmış ki sen unutsan, dünya unutmaz. Atatürk’süz olmaz

Konsere çıkmadan boğazı yağlamak gerek

Şeker problemi falan atlattınız, şimdi nasıl sağlığınız?
- İyiyim çok şükür. Gördüğün gibi.
Maşallah. Hiç sigara kullandınız mı?

- İçtim. Şarkıcılığa başlayınca kestim. Kesmedim de kıstım. En son altı tane içiyordum. Ama yıllardır kullanmıyorum.
İçki?
- İçki de içerdim zamanında. Çok içmezdim. Konsere çıkmadan atardım. Boğazı yağlamak gerekiyor. Şarap içerdim. Beyaz şarap.
Şarap mı? Ben size rakı yakıştırırdım halbuki... Yenilerden kimi beğeniyorsunuz?

- Saysan saysan bizim Adanalı oğlanı sayarsın.
Kıvanç Tatlıtuğ mu? Beğeniyor musunuz?
- İyi iyi. Ama dikkat etmesi lazım. Senaryo seçimi yapması lazım. Bir tip vardır sana gider, bir oyun vardır, yakışmaz. Genç adam çünkü. Zaman geçiyor.

Tanışıyor musunuz?
- Daha tanışmadık.

Her insanın ‘gezip-görme’ hakkı vardır

“Dünya, üzerinde yaşayan bütün canlıların anavatanıdır”diye yazmışsınız. İnsanların ‘gezip görme’ hakkından bahsediyorsunuz... Yepyeni bir kavram. Biraz açar mısınız; çünkü şimdi bir de Trump meselesi var.
- Özgürlüğe dair bir şey o söylediğim. İnsanlığın ve bütün canlıların anavatanı dünya. Sınırlar, pasaportlar, vizeler... Nedir bunlar ya! Her insanın her yerine gitme hakkı vardır. Her şeyi çöpe atabilirsiniz ama dünyayı atamazsınız. Aptal işi olur bu. Kardeşim şunu bil: Evrende iki şey kalıcıdır: Biri dünyanın kendisi, diğeri de aptallık. Okulda
7 yaşında aptal bir arkadaşın mı vardı? Şimdi git bak, hâlâ aptaldır.
Kalıcı o, değişmez.

Yaşar Abi’den etkilenirim. Yaşar Kemal’den

Yazarlık nasıl başladı?
- Beş-altı tane film çektim, yönetmenliğim de var. Senaryo yazmayı seviyordum. Haşır neşirdim zaten bu işlerle.

Yazar olarak etkilendiğiniz insanlar var mı?
- Zülfü Livaneli var, iyi kalemdir, beğeniyorum. Bir de Yaşar Abi. Yaşar Kemal.

Ferdi Tayfur: Öyle bir intiba bırakmış ki sen unutsan, dünya unutmaz. Atatürk’süz olmaz

Ne kadar sürdü kitabı yazmanız?
- Üç sene.
Ne zamanlar yazıyorsunuz? İlham sabah mı gelir, akşam yatmadan evvel mi?
- Aklıma geldikçe. Evde de yazarım ama en çok Marmaris’te, yazlıkta yazıyorum. İnsanın içinden gelen bazı şeyler vardır. Susuzluk gibi, aşk gibi. Benim de içimden yazmak geliyor işte.
Bunu yayımladınız. Var mı başka proje?
- Var, üstünde çalışıyorum. O da roman. Aslında bugüne kadar bütün biriktirdiklerim... Adı da şöyle olacak: ‘Ve bitti..!’

Çok merak ediyorum... Evet çıktığı zaman ne olacak?

‘Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim’in klibinde ilk kez bir travestiyi oynattınız. Şimdi yapılamaz. Huysuz Virjin’i bile seyredemiyoruz televizyonda. Acaba siz mi çok cesurdunuz, Türkiye mi geri gitti?
- Kimsenin düşünemediği şeyi yaptım. Hatta Allah rahmet eylesin o kızı öldürdüler. Çekinmişti. “Benim kafamdaki travestiye benzemiyorsun” dedim ona. Onun da hoşuna gitti, oynadı. Bir fikirdi, bir anlatımdı. Kimseye de batmadı. O zamanlar daha bir demokrasi vardı. Demokrasi vardı.

Hayatınız boyunca siyaset topuna hiç girmediniz. Neden? Siyasi fikriniz yok muydu?
- Siyaset başka bir olay. Ben hukuka inanırım, adalete, paylaşmaya, özgürlüğe, ifade özgürlüğüne inanırım. Bunlar bir ülkenin en büyük dokunulmazlarıdır. İnşallah bunlar bir katakulliye gelmez. Çünkü hukuk olmayan memleket, memleket değildir. Dağ başıdır orası.

Kitap yazarken Türkiye’den ne kadar besleniyorsunuz? Mesela ‘tek adam hegemonyası’ndan bahsediyorsunuz kitapta...
- İnsan manzaraları olarak... İnsanların yaşamış oldukları hayat. Bu topraklarda yaşıyoruz. Bu cumhuriyetin insanlarıyız. Tek adamlığın ne olduğunu bilmiyorum açıkçası ama tek adam iyi değil. Yani tek adamlığın iyi bir şey olduğunu sanmıyorum. Bir şey de söyleyemem o hususta...

Bir başkanlık tartışması var gündemde.
- Bunun ne olduğunu hâlâ bilmiyoruz biz. Halk da bilmiyor. Siz biliyor musunuz? Ben çok merak ediyorum mesela... Evet çıktığı zaman ne olacak?
Kitabınızda bir Türkiye-Çin karşılaştırması yapılıyor ve karakteriniz ‘Ceren’ utanıyor. Bu kadar verimli topraklarda böyle fakir kalmaktan dolayı başını öne eğiyor. Ne demek istiyorsunuz orada?
- Biz tarımda kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biriydik. Şimdi samanı bile ithal ediyorlar, dışarıdan alıyorlar. Bu iyi bir şey değil. Yani bu kadar toprağı, arazisi olan bir ülkede... Mahsuller dallarında çürüyor. Pazarda alan da ağlıyor, satan da. Bir ağlamayan kim var biliyor musun? Haldeki toptancı.

Gözümü cumhuriyetle açtım

Çok kuvvetli bir Milli Mücadele ve Atatürk vurgusu da var...
- “Başbakan olabilirsin, bakan olabilirsin, reisicumhur bile olabilirsin ama sanatçı olamazsın” diyor. Askerde, Ankara’da bando bölüğündeydim ben. Atatürk’ün bu lafı yazıyordu duvarda. Gider gelir o lafı okurdum. Çok sözü var ama sanatçı olarak en etkilendiğim sözü budur. Teşvik ediyor insanı. Atatürk’süz olmaz.

Biz kıymetini bilemiyor muyuz yeterince?

- Bilen biliyor. Bu kabullenmeyenler, rengini belli etmek için kullanıyor. “Bu bizdendir” deniyor. Niye? Atatürk’e sövdüğü için. Bunlar geçici şeyler.
Öyle mi düşünüyorsunuz, geçecek mi sizce?
- Mecburen geçecek. Türkiye’yi kurtarmış. Darmadağın olmuş bir ülke... Giren çıkan Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler, Yunanlılar... Parçalanıp gidiyoruz, bugünkü Irak gibi. Bir adam çıkıyor, “Arkadaşlar ya istiklal ya ölüm” diyor. Yani ya öleceğiz ya da bu ülkeyi kurtaracağız.

Öyle bir intiba bırakmış ki...

Hiç ümitsizliğe kapıldığınız oluyor mu?
- Ben kapılmıyorum. Atatürk de öyle bir intiba bırakmış ki sen unutursun ama dünya unutmaz. Düşünebiliyor musun? Mao, kültür devrimini yapmış adam... “Ben Çin’in Atatürk’üyüm” diyor. Sen unutabilirsin ama dünya unutmaz, kınar hem de. “Vay be” derler, “Bir adamı sığdıramadılar...” “Bir adamın heykelini bile sığdıramadılar” derler.
Ama öyle olmuyor.

- Ne gerek var ki bütün bunlara? O bir şey istemiyor ki. İdeallerini yazmış, çizmiş, Nutuk’lar bırakmış. ”Yaparsanız böyle olur, yapmazsanız siz bilirsiniz” demiş, gitmiş adam. Allah rahmet eylesin. Kim, ne derse desin. Ben Atatürk’ün kötü bir şey yaptığına inanmıyorum. Bırakmış olduğu cumhuriyete inanıyorum. Gözümü öyle açtım çünkü. Bak sen hiçbir şey yemedin, soğutuyorsun ama..
O kadar lezzetli konuşuyorsunuz ki ben sizi yiyorum şu anda, o derece keyif alıyorum.

YAZDIĞI ‘PARAŞÜTTEKİ ÇOCUK’ ROMANI İÇİN ADANA’DA BULUŞTUĞUMUZ FERDİ TAYFUR, MİLYONLARCA SEVENİNİN DEYİŞİYLE ‘FERDİ BABA’

Paraşütteki Çocuk
Roman, New York-İstanbul hattında geçen, varlıklı bir ailenin ikiz kızlarının kentli hikâyesi olarak başlıyor ama 120’nci sayfaya doğru çarşı pazar karışıyor: Katil masuma, masum katile dönüşüyor; üstelik artık baldız baldan tatlı... İlerleyen sayfalarda işler iyice zıvanadan çıkıyor, polisiye olarak başladığınız kitabın, fantastik romana dönüştüğüne şahit oluyorsunuz. Finalde anlıyorsunuz ki onu da tamamen yanlış anlamışsınız, özünde bir aşk romanı okumuşsunuz. ‘Paraşütteki Çocuk’, Ferdi Tayfur’dan insanı durup durup ters köşeye düşüren, düşürdükçe düşündüren, düşündükçe kafanızı daha da karıştıran sıradışı bir çalışma.

KİTAPTAN...

◊ New York Cosmos Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Bölümü Başkanı Dr. Jewinski’nin ağzı biraz bozuktu.

◊ Bizi tanınmış yıldız Angelina Jolie’ye benzetirler. Tek, onun dudakları çok etli, ağzı büyük. Bizimkilerse daha ince ve zarif.

◊ Adam donunu da çıkarınca öfkemden titremeye başladım. Hayvan herif, sanki önüne bir keser sapı bağlamıştı...

◊ Cyren please, sana bir can borcum var, o serseri Harlem’li Black Gang çetesinden beni
sen kurtardın.




HABER

Tuğçe Tayfur: Babamın elinde belgeler var!
Milliyet 3 Mayıs 2017

Tuğçe Tayfur, babasının, Ata Demirel'in, 'Berlin Kaplanı' filminin kendisine ait olduğu iddiasıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Sabah'ta yer alan habere göre Ferdi Tayfur'un kızı Tuğçe Tayfur, önceki gün şarkıcı Elif Kaya'yla birlikte Etiler'de görüntülendi. Babasıyla ilgili soruları yanıtlayan Tayfur, "Babamın şimdilerde yeni bir film senaryosu var, kendisi onun üzerinde çalışıyor" dedi.

Tayfur, babasının, Ata Demirel'in, 'Berlin Kaplanı' filminin kendisine ait olduğu iddiasıyla ilgili de şunları söyledi: "Babam o senaryoyu yazmaya başladığında ben daha çocuktum. O dönem Marmaris'teydik. Elinde senaryoyu Ata Bey'e gönderdiğine dair gerekli belgeler var. Mahkeme gerekli kararı verecektir."





HABER

Ferdi Tayfur tarıma başladı
Hürriyet 6 Kasım 2017

Ferdi Tayfur bir süredir tarım işlerine merak sardı.

Kendisine iyi geldiği için sebze ve meyve yetiştirdiğini söyleyen şarkıcının Tekirdağ’da 400 dönüm arazi satın aldığı, edinilen bilgiler arasında.






www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)