Erol Dora
Mardin Milletvekili


avukat



1964 yılında Şırnak’ın Silopi ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Süryani Katolik Vakfı’nın avukatı.

BDP’nin öncülük ettiği Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu'ndan Mardin milletvekili adayı seçildi.
Cumhuriyet tarihinin ilk Süryani milletvekili oldu.
İyi düzeyde Süryanice, orta düzeyde İngilizce, Ermenice ve Kürtçe biliyor.



GÖRÜŞLERİ

LOZAN ANTLAŞMASI VE AZINLIKLARIN KORUNMASI
Erol Dora
04 Ekim 2002

Lozan antlaşması 24 temmuz 1923'de Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devletleri ile Türkiye Devleti arasında imzalanmıştır. Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyetinin Misakı Milli sınırlarını belirleyen, Türkiye'yi bağımsız bir devlet olarak tanıyan ve bunu uluslar arası planda tescil eden belgedir. Bu nedenle, Antlaşma Türkiye devletinin kurucu belgesidir.

Antlaşmanın 37.maddesinden 44.maddesine kadar ki bölümü "Azınlıkların Korunması" başlığı altında, Türkiye Cumhuriyeti'nin gayrimüslim vatandaşlarının azınlık haklarını belirleyen ve güvenceye alan kısmını oluşturmaktadır.

Azınlıkların Korunması

Madde 37.-Türkiye, 38.nci maddeden 44.ncü maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin, temel yasalar olarak tanınmasını hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin (Tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, yönetmelik (tüzük) ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir (taahhüt eder).
Madde 38.-Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.
Türkiye'de oturan herkes, her dinin, mezhebin ya da inancın kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olmayan gereklerini, ister açıkça ister özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.

Müslüman olmayan azınlıklar, bütün Türk vatandaşlarına uygulanan ve Türk Hükümeti tarafından milli savunma ya da kamu düzeninin korunması için, ülkenin tümü ya da bir parçası üzerinde alınabilecek tedbirler saklı kalmak şartıyla, dolaşım ve göç etme (yerleşme) hakkından tam olarak yararlanacaklardır.

Madde 39.-Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık (medeni hukuk) ve siyasal haklardan yararlanacaklardır.

Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.
Din, inanç ya da mezhep farkı, hiçbir Türk vatandaşının yurttaşlık haklarıyla, (medeni haklar) siyasal haklarından yararlanmasına ve özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükselme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışmasına, sanayii ile uğraşmasına engel olmayacaktır.

Bütün Türk vatandaşlarının, gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Resmi dil mevcut olmakla birlikte, Türkçe'den başka bir dille konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır.

Madde 40.-Müslüman olmayan azınlıklara mensup olan Türk vatandaşları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada diğer Türk vatandaşlarına uygulanan aynı muamele ve aynı güvencelerden (garantilerden) yararlanacaklardır. Bunlar özellikle giderleri kendilerine ait olmak üzere her türlü hayır kurumuyla, dinsel ya da sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dini ayinleri serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.

Madde 41.-Genel (kamusal) eğitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının önemli oranda oturdukları il ve ilçelerde, bu Türk vatandaşlarının çocuklarının, ilk okullarda kendi dilleriyle eğitim yapmalarını sağlamak amacıyla uygun kolaylıklar gösterecektir. Bu hüküm Türk Hükümetinin söz konusu okullarda Türk dilinin öğrenimini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır.
Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının, önemli oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklara devlet bütçesi, belediye ya da diğer bütçelerce, eğitim, din ya da hayır için ayrılan tutarlardan, hak gözetirliğe uygun ölçülerde pay ayrılacaktır.

Sözü geçen tutar ilgili kurumların yetkili temsilcilerine ödenecektir.

Madde 42.-Türk Hükümeti, Müslüman olmayan azınlıkların aile durumlarıyla (statüleriyle, aile hukukuyla) kişisel durumları (statüleri,kişi halleri ) konularında, bu sorunların adı geçen azınlığın görenek ve geleneklerine göre çözülmesine elverecek tedbirleri almayı kabul eder.
Bu tedbirler, Türk Hükümeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden kurulu özel komisyonlarca düzenlenecektir. Anlaşmazlık çıkarsa Türk Hükümeti ile Milletler Cemiyeti Avrupa hukukçuları arasından birlikte seçecekleri bir hakemi, üst hakem olarak atayacaklardır.

Türk Hükümeti sözü geçen azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve diğer dini kurumlara her türlü korumayı sağlamayı taahhüt eder. Aynı azınlıkların halı hazırda Türkiye'de bulunan vakıflarına, dini ve hayır kurumlarına her türlü kolaylık sağlanacak ve izin verilecektir. Ve Türk Hükümeti yeni dini kurum ve hayır kurumu kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.

Madde 43.-Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, inançlarına ya da dinsel ayinlerine aykırı herhangi bir davranışta bulunmaya zorlanamayacakları gibi, hafta tatili (dini istirahat) günlerinde mahkemelerde bulunmadıkları ya da kanunun öngördüğü herhangi bir işlemi yerine getirmemeleri yüzünden haklarını yitirmeyeceklerdir.

Ancak bu hüküm, söz konusu Türk vatandaşlarını, kamu düzeninin korunması için, diğer Türk vatandaşlarına yükletilen yükümler dışında tutar anlamına gelmeyecektir.

Madde 44.-Türkiye bu kesimin yukarıdaki maddelerinin Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarıyla ilgili olduğu ölçüde, uluslar arası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyeti'nin güvencesi (garantisi) altına konulmalarını kabul eder. Bu hükümler, Milletler Cemiyeti Meclisinin çoğunluğunca uygun bulunmadıkça değiştirilmeyecektir. Büyük Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya ve Japon Hükümetleri, Milletler Cemiyeti Meclisinde işbu maddeler konusunda, yöntemine uygun biçimde, çoğunlukla kabul edilecek olan her hangi bir değişikliği reddetmemeyi bu antlaşma ile yükümlenir.

Türkiye, Milletler Cemiyeti Meclisi üyelerinden herhangi birinin bu yükümlerden (taahhütlerden) herhangi birine, aykırı herhangi bir davranışı ya da böyle bir davranışta bulunma tehlikesini Meclise sunmaya yetkili olacağını, Meclisin duruma göre uygun ve etkili kabul edilecek bir hareket tarzı seçebileceğini ve gerekli göreceği yönergeleri (talimatları) verebileceğini kabul eder.

Bundan başka Türkiye bu maddelere ilişkin olarak, hukuk bakımından ya da uygulamada, Türk Hükümeti ile imzacı öteki devletlerden herhangi biri ya da Milletler Cemiyeti Meclisine üye herhangi bir başka devlet arasında görüş ayrılığı çıkarsa, Milletler Cemiyeti Misakı'nın (Nizamnamesinin ) 14.cü maddesi uyarınca uluslar arası nitelikte sayılmasını kabul eder. Türk Hükümeti böyle bir anlaşmazlığın, öteki taraf isterse, uluslararası Daimi Adalet Divanına götürülmesini kabul eder. Divanın kararı kesin, Milletler Cemiyeti Misakı'nın (nizamnamesinin) 13.cü maddesi uyarınca verilmiş bir karar gücünde ve değerinde olacaktır.
İşte yukarıda sıraladığımız, Lozan Barış Antlaşması'nın açık ve net hükümlerine karşın devletin bazı kurumları, Lozan'la belirlenmiş olan azınlıkları, Rum, Ermeni, Musevi, Süryani, Keldani, Gürcü ve Bulgar olarak belirlemekte; devletin bazı organ ve kurumları da azınlıkları yalnızca Rum, Ermeni ve Museviler olarak telakki etmektedirler. Bu şekilde yapılan bir belirleme, Lozan Antlaşması'nın lafzına ve ruhuna tamamen aykırıdır. Lozan Antlaşması'nda,yalnızca gayrimüslim (Müslüman olmayan ) Türk vatandaşlarının azınlık sayılacağı, müzakerelere katılmış olan Türk temsilciler ve imzacı diğer devlet temsilcileri tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır. Azınlık olup olmama tartışmalarında, "gayrimüslim" olmanın kıstas alınacağı konusunda, müzakerelere katılan taraflarca konsensüse varılmış ve antlaşma da bu temelde imzalanmıştır. Ancak, gayrimüslimlere getirilen haklardan tüm gayrimüslimler yararlandırılmamaktadır; yalnızca üç cemaat yani, Rum, Ermeni ve Museviler yararlanmaktadırlar. Örneğin Süryaniler-Keldaniler vb. Mad.40'a göre okul açıp orada kendi dillerini okutamamaktadırlar. Oysa, Lozan'ın hiçbir maddesinde azınlıkların yalnızca Rum, Ermeni ve Museviler olduğuna dair herhangi bir ibare mevcut değildir. Yani, bu üç cemaatin adı, anlaşmanın hiçbir maddesinde geçmemektedir; tek kullanılan terim "gayrimüslim" dir. Süryanilerin niye yararlandırılmadığı sorusuna, resmi makamlar, bu cemaatin Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte bu haklardan feragat etmiş oldukları yanıtını vermektedir. Oysa, böyle bir feragat olayı mevcutsa bile, hukuken geçersizdir. Çünkü azınlık hakları, Hobbes'dan (1588-1679) bu yana bireysel haktır. Yani, kollektif olarak kullanıldığı halde gruba değil, bireye verilmiştir. Grup, hak sahibi değildir. Dolayısıyla, bir bireyin hakkından, o bireyin mensubu olduğu grubun lideri/temsilcisi (Patriği veya dini lideri) feragat edemez. Özellikle bu hak uluslar arası bir antlaşmayla getirilmişse ve hiçbir biçimde kaldırılamayacağı açıkça belirtilmişse, feragat etmenin hiçbir hukuki sonucu olmayacaktır.

İkincisi, azınlıklar bu antlaşmada (Lozan Antlaşması) taraf değildirler; bu antlaşmada taraf olanlar imzacı ilgili devletlerdir ve antlaşmanın nasıl değiştirileceği de, antlaşmada ayrıca belirtilmiştir. Kaldı ki bir azınlığın ya da grubun, toplumsal, politik ya da ekonomik etkilerle uluslar arası belgelerle sağlanan haklardan feragat etmesini kabul etmek, uluslar arası antlaşmaların amacına tamamen aykırıdır.
Lozan antlaşmasının açık ve yorum kabul etmez hükümleri gereğince, Süryaniler ve Keldaniler de azınlık olarak Lozan'ın kapsamındadırlar. Lozan'da tanınmış olan azınlık haklarının Süryanilere ve Keldanilere kullandırılmamış olması ayrı bir konudur; bu durum Süryanilerin ve Keldanilerin Lozan Anlaşması'nda tanınmış olan azınlık haklarına sahip olmadıkları anlamında yorumlanamaz.
Sonuç olarak, Lozan Antlaşmasının azınlıklarla ilgili maddelerinin, Milletler Cemiyeti ile ilgili maddesi hariç, yürürlüktedir ve azınlıklar tarafından kabul edilip edilmemesinin de hiçbir önemi yoktur.
Av.Erol Dora

KAYNAKÇA :
Meray,Seha L. (çev.), Lozan Barış Konferansı, tutanaklar, Belgeler, Takım II,cilt 2, SBF Yayını,1973.
Oran,Baskın(ed.),Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular,Belgeler,Yorumlar, Cilt I, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s.225-231.






Süryaniler, Lozan'a Göre Azınlıktır
Erol Dora
07 Kasım 2004

Lozan Antlaşması gayrimüslimlere azınlık statüsü tanıyor. Bu statü Kopenhag belgesinin öngördüğü azınlık haklarının ilerisindedir. Kopenhag belgesi, azınlık statüsünü değil daha çok bireysel ölçekte azınlığa mensup kişilere kültürel haklar tanır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Lozan'da sadece gayrimüslimlerin azınlık olarak kabul edildiğini, bunun dışında Türkiye'de başka azınlık bulunmadığı ve sadece gayrimüslim azınlıklara haklar tanındığını görüş olarak bildirir..

Lozan tutanakları incelendiğinde, azınlıklar alt komisyonunun karşılaştığı temel sorun; azınlıkların korunması için konulacak hükümlerin hangi kategoriye giren kimselere uygulanması gerekeceğini kararlaştırmak olmuştur.

Alt komisyon önce bütün etnik azınlıkların, başka bir deyişle Müslüman olmayan azınlıklar gibi Müslüman azınlıkların da örneğin Kürtlerin, Çerkezlerin ve Arapların da koruma tedbirlerinden yararlanmalarında ısrarcı olmuştu.

Ancak Türk heyetinin bu konuda direnmesi ve İsmet İnönü'nün "Türkiye'de hiçbir Müslüman azınlık yoktur; çünkü Müslüman nüfusun çeşitli unsurları arasında hiçbir ayrım gözetilmemektedir" yönündeki tartışma kabul etmez itirazları neticesinde bu hükümlerin sadece Müslüman olmayan azınlıkları kapsaması konusunda uzlaşma sağlanmıştır.

Lozan Anlaşması Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş anlaşması olmasının ötesinde, bir azınlık hakları belgesi ve bir insan hakları belgesi olarak da çok büyük önem taşıyor.

Antlaşmanın maddeleri irdelendiğinde ağırlıkla gayrimüslim azınlıklara haklar tanındığı görülür. Gayrimüslim azınlıkları;
* 38/3'te belirtilen bütün Türk uyruklarına uygulanan dolaşım ve göç etme özgürlüğünden tam olarak yararlandırılacağı,
* 39/1. maddesinde Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık (medeni) haklarıyla siyasal haklardan yararlanacağı,
* 40'ta hukuk ve uygulama bakımından öteki Türk uyrukları ile aynı işlem ve garantilerden yararlanacağı, hayır kurumu, dinsel, sosyal kurumlar, her türlü okullar, öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek hakkı, burada kendi dillerini serbestçe kullanma ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmada eşit hakka sahip oldukları,
* 41'de önemli oranda bulundukları il ve ilçelerdeki ilkokullarında anadillerinde eğitim hakkı,
* 41/2'de maddesinde bütçeden pay alma hakkı,
* 42/1'de aile ve kişisel durumlar konusunda gelenek ve göreneklerine uygun çözüm hakkı,
* 42/2'de din kurumlarına saygı, kuruluşları için gerekli kolaylıkların gösterilmesi,
* 43/1'de inançlarına ya da dinsel ayinlerine aykırı davranışta bulunmaya zorlanamayacakları, hafta tatillerinde herhangi bir resmi işlemi yerine getirmeye zorlanamama hakları bulunduğu belirtilmiştir.

Bu maddelerde tanınan haklara bakıldığında Lozan Antlaşması ile Türkiye'nin gayrimüslim azınlıklara "pozitif ayrımcılık" yapmayı yükümlendiği görülür.

Son yıllarda eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı anlayışının dışında, azınlık haklarının niteliğine bağlı "pozitif ayrımcılık" ilkesi de azınlık hakları normatif sisteminin kurucu unsurunu oluşturuyor.

Pozitif ayrımcılık, genel yurttaş kitlesinin sahip olduğu ve "normatif haklar" adı verilen hakların dışında ve ötesinde, tam ve etkili eşitliğin gerçekleştirilmesi, azınlıkların kendilerine özgü kimliklerini korumaları için uygun koşulların yaratılması anlamını içerir.

Lozan Antlaşması madde 41, 42 ve 43'te belirtildiği üzere Türkiye Cumhuriyeti devleti gayrimüslim azınlıklara tanıdığı hakların tam olarak gerçekleşebilmesi ve Türkiye'de yaşayan diğer Türk uyrukları ile tam ve etkili eşitliği sağlayabilmesi için tedbirler almak, kolaylıklar göstermek yükümlülüğünü de üstlenmiştir.
Getirilen bu hakların güvencesi ise Lozan Antlaşması'nın 37.maddesidir. Buna göre, Türkiye 38. Maddeden 44. Maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin (tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin, bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir.
Bu maddeye göre, Türk Hükümeti Lozan Anlaşması'nı temel yasa olarak kabul etmiş ve buna aykırı hiçbir düzenleme yapmamayı yükümlenmiştir. Lozan Barış Antlaşması 340 sayılı yasayla iç hukukta yürürlüğe konulduğu için, iç hukukun bir parçasıdır.

Mayıs 2004'teki Anayasa değişikliğinden sonra durum daha da güçlendirilmiş ve netlik kazanmıştır. Anayasanın 90/5 maddesinde Lozan'ın ilgili yasaların üstünde olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu yeni değişikliğe göre, "usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkacak uyuşmazlıklarda uluslararası anlaşma hükümleri esas alınır".

Görüldüğü gibi bu değişiklik Lozan Antlaşması'nın önemini daha da artırmış bulunuyor.

Lozan Antlaşması'nda yukarıda açıkladığımız üzere sadece gayrimüslim cemaatler azınlık olarak kabul edilmiştir. Lozan'la gayrimüslimlere tanınan azınlık hakları madde 44 gereğince uluslar arası güvence altına alınmıştır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Lozan' da azınlık olmanın kriteri (kıstası) gayrimüslim olmak olarak belirlenmiştir. Ancak fiiliyata baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisi ve diğer organları genellikle azınlıkları sadece, Rum, Ermeni ve Yahudi olarak ifade etmekte ve bu haklardan yalnızca bu üç grubun yararlanmasına olanak tanımıyor.

Devletin bazı kurumları da Lozan'daki gayrimüslim azınlıkları, Rum, Ermeni, Musevi, Bulgar, Gürcü, Süryani ve Keldani olarak ifade ediyor. Örneğin; Vakıflar Genel Müdürlüğü.

Son çıkan 24.01.2003 tarihli Vakıflar
yönetmeliğinde bu ikinci görüş hakim olmuştur. Bu yönetmelik Lozan'ın kapsamına giren bütün azınlık vakıflarını tek tek saymıştır. Sayılmış olan bu vakıflar, Rum, Ermeni, Musevi, Bulgar, Gürcü, Süryani ve Keldanilere ait olan vakıflardır.
Lozan'ın kapsamına uygun olan bu durum yalnızca vakıflar açısından ortaya konmuş olmasına karşın, bunu iyi bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Süryanilere gelince; Süryanilerin Lozan Antlaşması'yla azınlıklara tanınan haklardan neden yararlandırılmadığı sorusuna resmi makamlar, bu cemaatin Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte bu haklardan feragat etmiş oldukları yanıtını veriyorlar.

Bu tamamen uydurma bir iddiadır. Velev ki, böyle bir feragat olayı mevcutsa bile hukuken geçersizdir; çünkü azınlık hakları, Thomas Hobbes'dan (1588-1679) bu yana bireysel haktır.
Yani kolektif olarak kullanıldığı halde gruba değil, bireye verilmiştir. Grup hak sahibi değildir. Dolayısıyla, bir bireyin hakkından o bireyin mensubu olduğu grubun lideri/temsilcileri (patriği, metropoliti) feragat edemez.

Özellikle bu hak uluslar arası bir anlaşmayla getirilmişse ve hiçbir biçimde kaldırılamayacağı açıkça belirtilmişse, (md.37). Bu açıdan, yukarıda sözü edilen, md.42/1' den feragat da hukuken geçersizdir.

Lozan'ın hiçbir maddesinde, "azınlıklar yalnızca Rum, Ermeni ve Yahudilerdir" diye bir ibare mevcut değildir. Dolayısıyla fiiliyattaki Süryanilere ilişkin azınlık olmadıklarına dair görüş ve uygulamalar da tamamen Lozan Antlaşması'nın lafzına ve ruhuna aykırıdır.

Süryaniler gayrimüslim bir halk olmalarına rağmen, okul açamıyor, Ermeni veya Rum olmadıkları gerekçesi ile bu cemaatlerin kurdukları okullara dahi alınmalarına engel olunuyor, Lozan'a rağmen kendi dillerinde eğitim yapma hakları ellerinden alınıyor.

Mezopotamya'nın ilk Hıristiyan halkı olan Süryanilerin uluslar arası bir antlaşma olan Lozan Antlaşmasıyla tanınmış olan "pozitif haklardan" yararlandırılmamaları tamamen politik bir tavırdan kaynaklanıyor.

Ancak bu tavır ve uygulama tamamen Lozan'a aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ayni konum, aynı hukuksal durum ve aynı özelliklere sahip olan vatandaşları arasında ayrımcılık yapıyor, bazı gayrimüslim vatandaşlarını Lozan'ın tanımış olduğu azınlıklar statüsüne sokuyor; bazı vatandaşlarını ise bundan mahrum bırakıyor.

Türkiye bu uygulamayla Lozan Antlaşması'nı ihlal ediyor. Süryaniler açısından endişe ve huzursuzluk yaratan bu durum, 5.11.2003'te yayınlanan Avrupa Birliği İlerleme raporuna da yansıdı. 6 Ekim 2004 tarihli son ilerleme raporunda da; Gayrimüslim Süryani Azınlığın halen okul kurma iznine sahip olmamasını bir eksiklik olarak değerlendiriliyor.
Uluslararası bir anlaşma olan Lozan Antlaşması gayrimüslim vatandaşlar için pozitif haklar getiriyor. Yani diğer bütün vatandaşların sahip oldukları haklardan ziyade kendi kimlik ve kültürlerini sürdürüp yaşatabilmeleri için onlara uluslararası güvencede olan pozitif haklar tanıyor. Bu açıdan Lozan Antlaşması'nın azınlıklar yönünden önemi tartışılmaz.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir azınlık hakları belgesi ve insan hakları belgesi olarak nitelendirilebilecek Lozan Antlaşması'nı her türlü önyargıyı ortadan kaldırılarak, anlaşmada belirtilen herkese uygulanması, Lozan'a aykırı tüm mevzuatı değiştirmesi ve fiili her türlü engeli kaldırması gerekiyor.

Çok kültürlü, insan haklarına saygılı, demokratik, laik bir hukuk devleti olmamızın ilk adımının Lozan'ın azınlık haklarını içeren bu bölümünün tam olarak, samimiyetle uygulanmasından geçtiği düşüncesindeyiz.

Lozan'ın tam olarak ve kapsadığı herkese uygulanması ile, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecine büyük ivme kazandıracak ve bu konuda Avrupa Birliği ile Türkiye arasında var olan birçok sorunu ortadan kaldıracaktır. (ED/BA)

Kaynaklar
* Prof. Dr. Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler,Yorumlar, Cilt I, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s,225-231
** Av. Zeynep Aydın, Lozan Antlaşması'nda Azınlık Statüsü, İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Yayını

Erol Dora




www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)