Tatyana Moran
akademisyen



1910 yılında Kırım'da doğdu. Babası, Tolstoy'a duyduğu hayranlıktan dolayı Tatyana adını verdi. Sovyet Devrimi sırasında ailesiyle birlikte Türkiye'ye kaçtı.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi. Aynı fakültede akademisyen oldu. Berna Moran'la evlendi. Farklı ülkelerde akademik faaliyetlere katıldı. Anılarını 'Dün, Bugün' adlı kitapta topladı.

22 Mayıs 2007 tarihinde öldü. Mezarı, Pangaltı Latin Katolik Mezarlığı'ndadır.

ESERLERİ:

1.Sovyet Türkologlarının Türk Edebiyatı İncelemeleri (Yurdanur Salman ile, 1980)
2.Dün, Bugün, İstanbul: İletişim, (2000)




HAKKINDA YAZILANLAR

1.Hakan Aksay, “Türkleşmiş Ruslar ve Tatyana Moran”, Birgün, 24 Haziran 2011.
2.Gül Dirican, “Tatyana Moran ve Doksan Yıl”, Milliyet, 29 Ağustos 2000.




HAKKINDA YAZILANLAR

Tatyana Moran

Tatyana Moran 1910 yılında Kırım, Kerç’te doğdu. Oldukça varlıklı ve siyasi açıdan aktif bir aileden geliyordu. Babası büyük bir Tolstoy hayranı olduğu için kızlarına onun romanlarından isimler koymuştu. Tatyana da bunlardan biriydi. Rusya’da konforlu bir hayatı olan Moran’ın, çocukluğunda mürebbiyesi Marusya’dan aldığı eğitim onun hayata bakışında belirleyici oldu. Babası Menşevik olduğu için Ekim Devrimi’nden sonra Rusya’dan kaçmak zorunda kaldı. Ailenin geri kalanları da büyük zorluklarla onu takip ederek Türkiye’ye geldi.

Moran İstanbul’da Notre Dame de Sion’da öğrenim gördü. Buradaki eğitim hayatı boyunca aralarında Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızının da bulunduğu birçok önemli dost edindi. Kurtuluş Savaşı sırasında babası askerlerin ekmek ihtiyacının karşılanması için Atatürk’ün verdiği özel bir görevle Lüleburgaz’a gitti. Zor dönemler geçiren Moran bir süre yatılı okudu. Lise eğitimini tamamladıktan sonra Kimya okumak için Belçika’ya gitti. Belçika’daki hayatı ve okuduğu Kimya bölümü onu tatmin etmiyordu. Bu sırada ülkede seyahat etmekte olan Nikita Karpof Patrikiyef ile tanıştı. Patrikiyef asil kökleri olan bir aileden geliyordu. Kısa bir süre arkadaşlığın ardından Patrikiyef’in evlenme teklifini kabul ederek onunla birlikte Afrika’ya gitme kararı aldı. Uzak bir coğrafyanın ve yeni bir hayatın getireceği sürprizler ona çekici gelmişti.

Genç çift bürokratik nedenlerden dolayı İngiltere’ye geçip Dover’da yıldırım nikahı kıydılar. Bir süre seyahat ettikten sonra uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıkarak Afrika’ya geldiler. Moran’ın Dün, Bugün’de anlattığı Nyasaland anılarında Avrupa’dan gelmiş ve orta sınıfın konforuna alışmış birinin bakış açısı dikkat çekmektedir. Sömürgecilik döneminin Afrika’sındaki yaşam tarzı, şartları ve gelenekleri hakkında ilginç detaylar içeren anlatıda Afrikalıların öteki olmasının yarattığı ayırım da hissedilir. Moran’ın hikayesinde bu ırkçılık boyutunda değildir elbette, ama sınıfsal farklılıklar da yadsınamaz. Maymunlardan, timsahlardan ve aslanlardan oluşan canlı çeşitliliğinden Fransız misyoner din adamları, İskoç komşular ve Portekizce oynanan Hamlet’e Afrika orada kaldığı 3 yıl boyunca yazar için zengin ve egzotik bir deneyim dünyası oluşturur.

Patrikiyef’in sözleşmesi bittiğinde çift geride ayrılması zor birçok anı ve evcil hayvan bırakarak Avrupa’ya dönüş yolculuğuna başlar. Yine uzun, meşakkatli ama yeni deneyimlerle bezeli bir seyahatten sonra Cenova ve Paris üzerinden Liege’e gelirler. Eşinin Türkiye vizesinde sorun çıktığı için Moran İtalya üzerinden deniz yoluyla İstanbul’a tek başına döner. Bir süre sonra araya babasının arkadaşı İhsan Sabri Çağlayangil girer ve vize sorununu çözer. Patrikiyef de Türkiye’ye döndükten sonra kimi zaman İstanbul’da, kimi zaman Anadolu’da farklı yerlerde yaşar ve farklı ortamlarda çalışırlar. Moran, İstanbul’da Tan gazetesiyle birlikte çıkan Fransızca başka bir gazeteye yazılar yazmaya başlar. Beyoğlu ve Babıali’nin oldukça canlı ve hareketli olduğu bu dönemlerde birçok ilginç insanla, yazar ve sanatçıyla tanışır. Hatta kısa bir süreliğine de olsa Atatürk ile bir yılbaşı gecesi karşılıklı dans eder. Bu açıdan bakıldığında onun Dün, Bugün’ü çok eskilerde kalmış bir İstanbul’un da hikayesini anlatır.

Yazar daha sonraki yıllarda uluslararası bir organizasyonda Türkiye’yi temsil etmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne gider. Bu arada Avrupa iyice karışmıştır ve Hitler’in orduları ilerlemektedir. Bu nedenle, kalması için yapılan tekliflere rağmen Moran bir an önce Türkiye’ye dönmek üzere yola çıkar. Avrupa’da birçok yerde seferberlik ilan edilmiştir ve ulaşım çok zordur. Türkiye’ye döndüğünde Patrikiyef İngiliz ordusuyla Suriye’ye gider ve çift ayrılır. Bir süre İngilizce öğretmenliği yapan Moran daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne kayıt yaptırır. Burada Mina Urgan, Vahit Turhan ve Lütfiye Duran ile birlikte Halide Edip Adıvar’ın öğrencisi olur. O dönemlerde Erich Auerbach gibi Avrupa’dan kaçan birçok akademisyen Türkiye’ye gelip üniversitelerde bölüm açmakta, hocalık yapmaktadır. Oxford’lu akademisyen “Prof. Bazel”in etkisinde kalarak tezini 8. yüzyıl İngiliz Edebiyatı destanlarından Battle of Muldoon üzerine yazar. Bir süre sonra üniversitede asistan olur. Aynı dönemlerde Vahit Turhan doçent olmuştur ve bölüme yeni öğrenciler gelmiştir. Bu yeni öğrenciler arasında Berna Moran da vardır.

Yazar üniversitede Ahmet Hamdi Tanpınar’la tanışır. Önceleri hoca-öğrenci ilişkisi olan bu tanışıklık zamanla uzun süre devam edecek olan bir dostluğa dönüşür. Moran, Tanpınar’ın yazarlık deneyiminin gelişimini birebir takip eder. Tanpınar’ın onun aracılığıyla bulduğu Narmanlı’daki dairesi ressamların, şairlerin ve yazarların uğrak yeri olur. Ahmet Hamdi Moranların nikahında Berna Moran’ın şahidi olarak bulunur. Daha sonra beraber İngiltere’de seyahat ederler. Bu yakın dostluk Tanpınar’ın vefatına kadar devam eder.

Edebiyat Fakültesi’ndeki öğrencileri arasında Güngör Dilmen ve Turan Oflazoğlu gibi isimler bulunan Moran, Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin kurulma aşamasında eşi Berna Moran’la birlikte bir süre buranın Filoloji Bölümü'nde görev yapar. Zor şartlar altında çalışan çift 27 Mayıs İhtilâli’ni takiben İstanbul’a geri döner. Döndükten hemen sonra Tatyana Moran Fulbright bursuyla 10 aylığına ABD’ye gider. Bu seyahatten sonra bir süre daha İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde çalışır. Fakülteden uzaklaştırılan Mina Urgan, Aziz Nesin’in kurduğu vakıfta görev almıştır. Moran’ın etrafında yine Haldun Taner, Kemal Tahir, Murat Belge, Cevat Çapan gibi isimlerden oluşan kalabalık bir entelektüel grubu vardır. Sürekli yurt dışına seyahatlere, kongre ve seminerlere giden yazar 1980 sonrası üniversite hayatından hoşnut değildir. Sağlık sorunları da olunca İstanbul Üniversitesi’nden ayrılır. Bir süre Boğaziçi Üniversitesi’nde 1-2 ders verir. 1984 yılında Aziz Nesin tarafından hazırlanan Aydınlar Dilekçesi’ne imza atmak istese de Nesin hem kendisinin hem de Berna Moran’ın imzalamasına izin vermez. Aileden birinin dışarıda kalmasının ve diğerine bakmasının gerekebileceğini düşünmüştür. Açılan davada Aziz Nesin ve Berna Moran da dahil herkes beraat eder.

Eşi Berna Moran 1993’te vefat eder. Sonrasında emekliliğini kitap okuyarak geçiren Tatyana Moran arkadaşlarının ısrarıyla anılarını kaydetmeye başlar. Kendi tabiriyle geçmişe dönük yaşamayan Moran’ın Dün, Bugün’de yazdığı şu satırlar belki de onu özetlemek için oldukça uygundur:

“Nihayet iyi kötü şu satırları yazdım, ve yazarken öldüğünü sandığım geçmişim birden canlanıp önüme dikildi. O zaman anladım ki geçmişin ölümü yok, çünkü geçmiş bugünün parçasıdır. Ve ben, 90 yaşında bir kadın, hala Marusya’nın peri masallarını anlattığı ve siyaset dersleri verdiği küçük Tanya’yım.”

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli akademisyenlerinden olan Moran’ın hayatının arka planında Dünya ve Türkiye tarihini okumak mümkündür. Rus Devrimi, II. Dünya Savaşı, Türkiye’de Demokrat Parti dönemi, 6-7 Eylül Olayları, 1970’te İstanbul Üniversitesi’nde patlayan bomba, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de yaşananlar gibi birçok olayın şahidi olmuş, hemen her yönüyle dolu bir hayat yaşamış ve 21 Mayıs 2007'de aramızdan ayrılmıştır.





www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)