Nihat Ali Özcan
akademisyen, yazar


emekli asker, hukukçu



1958 yılında Trabzon'da doğdu. 1979 yılında Kara Harp Okulu'ndan teğmen olarak mezun oldu. Mezuniyetinden sonra orduda değişik yerlerde ve rütbelerde görev aldı.

Subay olarak görev aldığı dönemde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde "1919-1922 Yılları Arasında Türkiye'de Milli Ordu" konulu tezi ile 1994 yılında yüksek lisans eğitimini bitirdi. 1998 yılında kendi isteği ile ordudan emekli oldu.

Dokuz Eylül Üniversitesi'nden 1999 yılında doktora derecesini aldı. Doktora tezi, PKK konusunda yapılan ilk akademik çalışmadır. Doktora tezi daha sonra 'PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi' ismiyle yayınlandı.

Bir süre serbest avukatlık yapıp, 1999-2002 arasında bir stratejik araştırmalar kurumunda "Orta Doğu ve Terörizm" konularında çalıştı.

Dokuz Eylül, Hacettepe, Kara Harp Okulu ile Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinde dersler verdi.




GÖRÜŞ

Öcalan’ın müzakere heyecanı üzerine
Nihat Ali Özcan
Milliyet 2 Aralık 2014

Öcalan ile görüşmeler 6-8 Ekim olaylarının ardından kesintiye uğradı. Bir dizi girişimden sonra süreç tekrar rayına oturmuş görünüyor. Nitekim HDP heyeti İmralı ziyaretini tamamladı ve önemli açıklamalarda bulundu.

Yaşanan gerilimin ardından akıllarda kalan, bozulan “kamu güvenliği” oldu. Başbakan Davutoğlu bu konuda taviz verilmeyeceğini ilan etti. Ardından bazı yasal ve idari düzenlemeler Meclis’e sevk edildi.

Aslında kamu düzeninin birdenbire bozulmadığını bölge halkı ve ilgili/sorumlu bürokratlar çok iyi biliyor olmalı. Nitekim tüm asayiş istatistikleri ilgili kurumların dosyalarında yerini almıştır. Söz konusu istatistikler PKK’nın “uzun süreli halk savaşı” stratejisi çerçevesinde ele alındığında bize gerçek politik-askeri resmi gösterebilirdi.
Özellikle cezalandırma ve yıldırma temelli sistematik suikastlar, yol kesmeler, vergilendirmeler gibi. Anlaşılan bunların ne anlama geldiği “bürokrasi” için gizemli olmasa da siyasi karar alıcılar için sürpriz olmuş görünüyor. Nitekim Öcalan, teorik ve pratik tecrübeleriyle konunun önemini ve anlamını bildiğinden hâlâ hükümete bedel ödetme sinyalleri göndermeyi sürdürüyor.

HDP heyetinin Öcalan’dan getirdiği mesaj PKK kanadının çıtayı biraz daha yükselttiğini gösteriyor. Teoride “egemenliğin paylaşılması” olarak ifade edilen nihai hedefin içeriğinin netleştiği, taraflarca mutabakat sağlandığı Öcalan tarafından ifade edilmeye başlandı.

Başka bir ifadeyle, PKK kanadının egemenliği paylaşmanın hangi alanları, kurumları kapsayacağı, anayasal/yasal, coğrafi sınırlarının ne olacağı ve bunun nasıl sağlanacağı konusunda önümüzdeki günlerde daha fazla fikir sahibi olacağız.

Zorluklar

İyimser ve romantik bakışlardan arındırılmış tarihsel tecrübeler böylesi hedeflerin hayata geçirilmesinde bazı zorluklardan söz eder. Genel olarak, etnik bir sorunla uğraşan hükümetler, “egemenliği paylaşma” teklifinin çatışmaları sonlandıracağını umut ederler. Ancak bu teklif, çoğu zaman devam eden çatışmalardan bağımsız olarak, ulusal, bölgesel ve küresel sorunlarla yakından ilişkilidir. Tıpkı Kobani ile başlayan ve elliye yakın insanın hayatını kaybettiği olayların yarattığı iç şoklar ve sürprizler gibi. Ya da genel olarak ifade edildiği gibi “üstün bir aklın” oyuna girmesi gibi.

Nitekim Suriye ve Irak’taki gelişmeler, Türkiye-ABD ilişkileri, Rusya-Ukrayna krizinde yeni enerji kaynaklarını çeşitlendirme girişimleri tarafların tutumunu etkileyebilir.

Anayasal derinlik

İkinci önemli husus, egemenliği paylaşma teklifinin “anayasal derinlik ve coğrafi genişliğinin” ölçüsünün ne olacağıdır. Teklif uygun “ölçü“ ve “derinlikte” ise ancak silahlı hareket sona erebilir.

Bu noktada üstesinden gelinmesi gereken husus, “azınlık” ile “çoğunluk” tanımı ve ilişkilerinin yeniden düzenlenmesidir. Başka bir ifadeyle, devlet ile PKK arasındaki ilişki, bu noktadan itibaren, Türkler ile Kürtler arasındaki ilişkinin tasarlanmasına dönüşecektir. Özellikle anayasa/yasa ve devlet kurumlarında bu ilişkinin nasıl ete kemiğe büründürüleceğinden söz ediyoruz.

Öcalan’ın önerdiği düzenin, önce devlet kurumlarında gerilime, ardından da Kürtler arası ve Türklerle-Kürtler arasında toplumsal düzeyde gerilim ve kutuplaşmaya neden olacağı göz ardı edilmemeli. Kitap böyle diyor.




GÖRÜŞ

PKK, ‘ateşkes’ ve Suriye’de lejyoner olmak
Nihat Ali Özcan
Milliyet 16 Ekim 2015

Genel seçimlerin ardından eylemlerini artıran PKK, birkaç gün önce tek yanlı “ateşkes” ilan ettiğini duyurdu. Seçimlere giderken ne kadar “barışsever” olduğunu, “demokrasiye inancını” ve güvenlik sorunu yaşanmayacağını söyleyerek toplumu rahatlattı! Bazı yorumcular bu tutumu doğrudan seçimle ilişkilendirdiler. Oysa seçimin PKK’nın çokta umurunda olmadığını amacın bir taşla birkaç kuş vurmak olduğunu dikkatli bir göz görebilir.

Gelişmeleri anlamak için PKK’nın taktiklerine biraz yakından bakmakta fayda var. Örgüt, yaz boyunca “kontrollü” eylem serisini sürdürdü. Kesin sonuçlu, kesif bir çatışmaya asla girişmedi. Daha çok kamuoyunu, hükümeti, polis ve askeri “meşguliyetle tedavi” edecek sürüncemeye dökülmüş bir seri perdeleme eylemi yaptı.

Eğitimli militanlarını/teröristlerini oyuna sokmadı. Bir yandan şehirlerde yerel unsurların desteklediği az sayıdaki silahlı adamlarıyla “şehir savaşları” denemesi yaparken, öte yandan yolları kapattı. Önceden hazırladığı patlayıcılarla riski az eylemler gerçekleştirdi. Böylece polis ve askeri geniş bir coğrafyaya dağılmaya, yayılmaya zorladı. Üstelik eylemlerini belli bir coğrafi bölgeyle de sınırlı tuttu. Suriye tecrübelerini test ederken kendisinin ve devletin kapasitesini ölçtü.

Seçim ve “demokrasicilik oyunu” bu hikâyenin bizim inanmamızın istendiği bölüm. Gerçekte olan ise PKK’nın Suriye’de aldığı ihalenin birinci kısmının bu günlerde tamamlanmış olmasıdır. Amaç, Türkiye’yi “meşguliyetle” tedavi etmekti, bunu da başardı.

Oyalama sürecinde bölgeye intikal eden Rusya, kendi sektöründe operasyonlara başladı. Bölgede askeri haritayı şekillendiriyor. ABD ise İncirlik sorununu çözdü. Yeni lejyoneri PKK ile Suriye’de başlatacağı operasyonun planlamasını, teşkilatlanmayı, hava-kara işbirliği esaslarını, ağır silah eğitimini tamamladı.

Operasyona katılacak 4-5 bin PKK’lı militanının Suriye’ye geçişi bitti ya da sürüyor. ABD, bir yandan da harekâta katılacak “lejyonerlerin” havadan ikmalini yapıyor. Öte yandan ABD, ikna edici olmasa da “psikolojik harekâtını” sürdürüyor. PYD’nin PKK olmadığına dair teoriler üretiyor. Aynı zamanda havadan ikmali yapılan silahların PKK’ya değil, fiyaskoyla sonuçlanan “eğit-donatın sanal Araplarına” gittiğine inanmamızı istiyor.

Böyle bir ortamda, iki cephede savaşılmayacağına göre, “kuzey cephesinde” ateşkes ilanı usuldendir. Nitekim PKK da öyle yaptı. Önümüzdeki günlerde yeni lejyonerlerinin maceralarını öğrenmek için “PKK’lı cenazelerini, tanksavar ve alçak irtifa hava savunma füzelerini” izlemek yeterli olacaktır.






www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)