Seyyat Aran
siyaset adamı, milletvekili


elçi, gazeteci, yazar


Seyyad Aran Salahov



15 Ekim 1952 tarihinde Azerbaycan'ın İmişli yerleşkesi Karadonlu köyünde doğdu.

1972 yılında Azerbaycan Pedagoji Üniversitesi Filoloji Fakültesi'nden mezun oldu. İmişli Şehir Ortaokulu'nda öğretmenlik yaptı. Parti teşkilat katipliğinde çalıştı (1974-1989). 1990 yılında İmişli İlçe Eğitim Müdürü oldu. Daha sonra Azerbaycan İlim gazetesinde şube müdürü (1991-1992), Ses gazetesinde redaktör yardımcısı olarak çalıştı (1992-1995).

Yeni Azerbaycan Partisi'nin kurucuları arasında yer
aldı. 21 Kasım 1992 tarihinde Nahçıvan’da Yeni Azerbaycan Partisi'nin Siyasi Komisyonu üyesi seçildi. Partinin basın işlerini yönetti. Milletvekili seçildi.

Hikayeleri Azerbaycan, Yıldız, Gençlik, Literaturnıy Azerbaycan, Azerbaycan Kadını dergileri ile, Edebiyat ve Güzel Sanatlar, Yol, Dede Korkut gazeteleri ve antolojilerde yayınlandı.

ESERLERİ:

Hikaye:
Köprü (1983)
Soğuk Güneş (1996)






SÖYLEŞİ

Seyyat Aran: Türkiye Daha Neyi Bekliyor?
Dünya Gündemi 8 Aralık 2006

Azerbaycan’ın yeni İstanbul Başkonsolosu Seyyat Aran'ın Türkiye'deki ilk röportajı

"Türk Birliği gelecekte bir hayal olmayacaktır. Bir hakikat olacaktır. Fakat maalesef Türk Birliği’nin gerçekleşmesi için yeterli çabalar ve çalışmalar yapılamıyor. Mesela, ister Türkiye için olsun, isterse de Azerbaycan devleti için, büyük bir engel olan “sözde ermeni soykırımı” ve Ermenilerin Karabağ’ı, bizim tarihi topraklarımızı işgal ederek, orada hem ordu barındırdıklarını, hem de uyuşturucu transferi için koridor açtıklarını, bizim Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev , Antalya’daki 10. Türk Dünyası Kurultayı’ndaki konuşmasında söyledi ve “Ermeniler üzerine birlikte hücuma geçmek, daha sert fikir bildirmek lazımdır” diye beyan etti. Bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne zaman zaman teklif ettiğimiz meselelerden biri de, Hocalı Soykırımı’nın tanınmasıdır. Türkiye bu istikamette kesin bir yaklaşım sergilemiyor. Bu yaklaşım kararı kabul etmekten geçer."


TÜRKİYE, İstanbul: Azerbaycan’ın yeni İstanbul Başkonsolosu Seyyat Aran görevine başladı. Aran Türkiye’de ilk röportajı bizimle yaptı.

Soru: Azerbaycan’dan bakıldığı zaman Türkiye nasıl gözüküyor. Yani Türkiye sizce kimdir, nedir ve beklentileriniz nelerdir?

Cevap: Azerbaycan’dan baktığımız zaman Türkiye’nin, Türk dilli devletlerin, bütünlükle Türk Müslüman dünyasının en kudretli ve büyük bir devleti gibi görüyoruz. Türkiye bugün manevi değerleri ile aynı zamanda ekonomik yönden Avrupa’ya ve dünyaya yakın olan bir ülkedir. Türk ve Müslüman devletler arasında Türkiye’nin bu kalkınması şüphesiz ki, göz önündedir. Son 15–20 yılda Türkiye ekonomisi çok hızla gelişmiştir. Tabii ki, tüm bunlar bizleri, Azerbaycan Türklerini çok mutlu etmektedir.

Bir Azerbaycan Türkü olarak ben çok isterim ki Türkiye en kısa zamanda Avrupa Birliği’ne üye olsun ve Türkiye’nin buna tam hakkı vardır. Maalesef bazı AB yetkilileri de Türkiye’nin AB’ye girmesi yönündeki müzakere yolunun kapanmasına çalışmaktalar. Türk’ü istemeyen bazı devletler, Türkiye’nin AB’ye üye olması konusunda “Türkiye Kıbrıs Rum Kesimi’ni bir AB üyesi olarak tanımadığı sürece AB üyeliğine alınmamalıdır” diye engellemekteler. Meşhur Almanya siyasetçilerinden biri konuşmasında şöyle demişti: “Hıristiyan kulübünde Türkün ne işi var”.

Sonradan bunu yalanlayarak, boş laf olduğunu beyan etti. Ama artık ok yaydan çıkmış, söz söylenmişti ve bu söz bütün Hıristiyan dünyasına bir mesaj olarak iletilmişti.

Veya tarihin daha enteresan anlarından biri: 3 Ekim 2006 tarihinde Fransa cumhurbaşkanı J. Chirac, Erivan’a resmi ziyareti zamanı Türkiye’nin AB’ye girmesi için “sözde Ermeni soykırımı”nı resmen tanıması gerektiğini belirtmişti. Bunun ardından Fransa Parlamentosu, Türkiye’yi tercih durumuna zorlayan bir karar kabul etti: “Türkiye hatalarını kabul edip “sözde Ermeni katliamını” tanımazsa, Türkiye’nin AB’ye girme şansı azalacak ve bu ülke ciddi sorunlar yaratacak” dendi.

Türkiye’nin kalkınması, Avrupa’nın kalkınması demektir. Türk-Avrupa ilişkileri ne kadar çabuk gelişirse, bundan Türkiye’den daha çok, Avrupa kazanır, çünkü Türkiye, Avrupa devletleri için yatırım açısından oldukça elverişli bir ülkedir.

Soru: Bir tartışma var. Ağabey meselesi... Türk Cumhuriyetlerinden bazı yetkililer geldiğinde şu söyleniyor: Türkiye bize ağabeylik yapmasın, evet Türkiye büyüğümüz, ama bize ağabeylik taslamasın, bu ağabey tartışması hakkında ne söyleyeceksiniz?

Cevap: Bugün dünyanın en küçük devletleri bile bağımsız olarak iç ve dış siyasetlerini kendileri idare etmek istiyorlar. Mesela Estonya 1,5 milyon nüfusu var. Ama bağımsız bir ülke... Azerbaycan’da şöyle diyorlar: “Büyük ağabeylik gerekmez.”

Biz Azerbaycan Türkleri çok isterdik ki, Türkiye bütün dünyada sorunların çözülmesi bakımından bir örnek teşkil edeydi. Azerbaycan’a bir ağabey mevkiinden değil, oradaki Türk kardeşlerine daha duyarlı bir şekilde yaklaşarak Sovyetler döneminin 70 yıl süren ağabeyliğini üzerinden atmasını sağlasın. Buna benzer bir fikri Nobel ödüllü ünlü Rus yazarı Soljenitsın Rusya Cumhurbaşkanına şöyle anlatmıştı: “Bırak bu Kafkasları, Orta Asya’yı. Bırak onlar kendileri çırpınsınlar, karar versinler, ölmek üzereyken Rusya’ya müracaat etsinler. O zaman ne istesek onlar razı olacaklar ve böylelikle bize döneceklerdir. Bırak bunların hepsi çekip gitsinler. Siz Rusya’nın gelişimi, ekonomisi ve insanları hakkında düşünün”. Ben, bu meselelerde de ülkeniz örnek bir devlet olmalı ve başkalarının ondan rica etmesini beklemeli diye düşünüyorum. Yine de tekrar söylemek istiyorum ki, biz iyi, kötü, güçlü, güçsüz tamamen bağımsız siyaset istiyoruz ve büyük “ağabey” istemiyoruz.

Soru: Azerbaycan’ın nüfusunun önemli bir bölümü Şii. Bu çerçevede Türkiye-Azerbaycan ve İran ilişkileri nasıl olmalı? Çünkü Güney Azerbaycan meselemiz var. Türkiye’den İran’a karşı nasıl bir tavır bekliyorsunuz?

Cevap: Türkiye’nin İran’a karşı bir baskısı olacağını sanmıyorum. Öncelikle devletler arasında muahedeler var, kontratlar var, askeri, siyasi, kültürel vs anlaşmalar yapılmıştır. Bu açıdan Azerbaycan’la İran arasında da, bu tür komşuluk ilişkileri ve anlaşmalar vardır, şimdi de münasebetlerimiz çok normaldir. Özellikle bu bölgede gündemde olan esas mesele şudur: İran’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin milli, medeni değerlerinin tanınması, korunması ve bunlardan yararlanmanın bağımsız bir şekilde hayata geçirilmesini görmek, arzu etmek, bazen de talep etmek. Mesela, İran’daki Ermenilerin okulları var, tiyatroları, enstitüleri var ve bunların hepsi de Ermeni dilinde faaliyet göstermektedir. Oysa İran’daki Ermeni nüfusu Türk nüfusuna rağmen oldukça komik bir sayıdadır. Ama aynı özerklik hakları - yani bir halkın özünü yaşatmak için milli, medeni ve manevi değerlerini korumak için- onlara tam serbestlik verilmektedir, Azerbaycanlılara ise hiçbir hak tanınmamaktadır. Doğrudur, Azerbaycan dilinde de bazı dergi ve gazeteler yayınlanıyor. Ama Azerbaycan dilinde okullar, üniversiteler yoktur. Şarkılar okuyorlar, ama etkin bir tiyatro yoktur. Buna rağmen İran nüfusunun yarısı Türkçe konuşan Azerbaycanlılardan oluşmaktadır.

Soru: Türkiye’ye kendisine yapılacak “İran’a beraber saldırma teklifi” durumunda Ankara nasıl hareket etmeli? Yani Güney Azerbaycan meselesini nasıl çözmeliyiz? Hem Azerbaycan hem Türkiye, Güney Azerbaycan meselesinde neler yapabilir?

Cevap: Devletin parçalanmasına müsaade edilmeyecektir. Ama o devletin içinde bir özerklik elde edip, kendi hak ve hukuklarını, bin yıllardan gelen geleneklerini korumak, onu geliştirmek, dünyaya yayılma açısından halkın hakkıdır ve kendine verilmelidir.

Soru: Amerika Irak’ı işgal etti. Afganistan aynı şekilde işgal altında. Rusya’nın Gürcistan’la ilgili bir takım planları var. Kafkasya’nın etrafında çok ciddi sorunlar var. Bu sorunlar içinde acaba Türk Cumhuriyetleri bir araya gelebilir mi? Türk Birliği bir hayal mi, Türk Birliği’nin önünde bir engel var mıdır? Türk cumhuriyetleri neler yapmalı, nasıl hareket etmelidirler?

Cevap: Türk Birliği gelecekte bir hayal olmayacaktır. Bir hakikat olacaktır. Fakat maalesef Türk Birliği’nin gerçekleşmesi için yeterli çabalar ve çalışmalar yapılamıyor. Mesela, ister Türkiye için olsun, isterse de Azerbaycan devleti için, büyük bir engel olan “sözde ermeni soykırımı” ve Ermenilerin Karabağ’ı, bizim tarihi topraklarımızı işgal ederek, orada hem ordu barındırdıklarını, hem de uyuşturucu transferi için koridor açtıklarını, bizim Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev , Antalya’daki 10. Türk Dünyası Kurultayı’ndaki konuşmasında söyledi ve “Ermeniler üzerine birlikte hücuma geçmek, daha sert fikir bildirmek lazımdır” diye beyan etti. Bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne zaman zaman teklif ettiğimiz meselelerden biri de, Hocalı Soykırımı’nın tanınmasıdır.

Türkiye bu istikamette kesin bir yaklaşım sergilemiyor. Bu yaklaşım karar kabul etmekten geçer. Mesela, Fransa Parlamentosu malum kararı kabul ettiği günün ertesinde Azerbaycan Parlamentosu bu kararı kınayan bir beyanat yaydı ve tüm dünya ülkelerine, devletlerine bildirdi. Ancak Türkiye’den bu konuda bir girişim yapılmadı.

Soru: İran’ın Ermenistan’la müttefiklik durumu var. Bu konuda neler yapılabilir?

Cevap: Eski Ermnistan Cumhurbaşkanı söylemiştir ki, “eğer İran 2 gün doğalgazı kapatırsa, kapıları açmazsa, Ermenistan kendi ihtiyacı içinde boğulabilir.” Ermeniler de bu bakımdan çok kurnazca davranıp İran’la ilişkilerini mükemmelleştirdiler. Diğer bir mesele ise, İran’daki bazı güçlerin Ermenistan’la dostluğa daha çok önem vermesi, Azerbaycan’la olan ilişkileri ise soğuk mecraya yönelterek sorun yaratmalarıdır. Biz İran’la ilişkilerimizin kötüye gitmesini istemiyoruz. Aksine, İran’la dost olmak ve barış ortamında yaşamak istiyoruz. Ticari, medeni ilişkilerimizi güçlendirmek, gidiş gelişi daha basit bir biçimde hayata geçirmek istiyoruz, ama birçok konuda arzuladığımızı göremiyoruz.

Soru: Peki Karabağ ve Nahçıvan’da çatışma ve savaşların olduğu dönemde Türkiye’den bazı gönüllü gençlerin savaşmak için oraya gittiğini öğrendik. Türkiye’den o dönemde beklediğiniz desteği bulabildiniz mi?

Cevap: Bu konuda bende herhangi bir bilgi yoktur. Fakat böyle bir olay varsa, bu Türk kardeşlerimizin Azerbaycan devletine ve Azerbaycan halkına muhabbetinin ifadesidir. Bizim hem Karabağ’ı, isterse Nahçıvan’ı korumaya gücümüz yeter. Sadece biz AGİT Minsk Grubu’nun faaliyetinin sonucunu bekliyoruz ki, buradan nasıl bir karar çıkacak? Savaşmaya da tam gücümüz var, silahımız da var, askerimiz de. Ve Azerbaycan halkı şüphesiz ki, Karabağ’ı mutlaka geri alacak.

Soru: Yani böyle bir hazırlık içinde mi Azerbaycan?

Cevap: Evet böyle bir hazırlık içinde çalışmalarımız var. Her hangi bir durumda eğer Cumhurbaşkanımız emrederse biz vatanımızı, toprağımızı azat etmeye hazırız.

Soru: İzin verirseniz şunu sormak istiyorum. Bu bir yalan olabilir ya da bir iddia da olabilir: Azerbaycan’da “Talış” ya da “Lezgi” gibi bir ayırım-kavga var mı?

Cevap: Belki de zaman zaman Azerbaycan’ı istemeyen güçler, topraklarımız üzerinde başka başka devletler kurmak istemişlerdir, ama hem Lezgiler, hem Talışlar Azerbaycanlılarla birlikte olduklarını, yıllardır birlikte yaşadıklarını beyan ederek, bu bölücülüğe girmemişlerdir. Ama yine de aynı güçler siyasi açıdan etkin olmayan insanları yerinden oynatmağa muvaffak olmuşlardır. Lakin devlet, özellikle bu bölgede yaşayan nüfuzlu insanları, bu tür komplolarda halkı propaganda yapanların sözlerine uymamaları konusunda bilgilendirmektedir.

Soru: Azerbaycan’ı parçalayıp Lezgistan kurma çalışmaları var. Burada Rusya ve Ermenilerin de kışkırtması var. Bu durum, Azerbaycan’ın geleceğinde ciddi bir sorun mu?

Cevap: Ben ciddi bir tehlike görmüyorum, Birleşmiş Milletler tüzüğünde, Paris Şartı’nda, Helsinki Beyannamesi’nde dünyadaki devletler tanınmış, sınırlar belirlenmiş ve sebepsiz olarak bir devletin yaranması veyahut sınırlarının değiştirilmesinin mümkün olmadığı beyan edilmiştir. Bazen Türkiye’de de bu karara bakmadan muhtelif azınlıklar kendi devletlerini kurma hakkında beyanatlar vermekteler. Gürcistan’da da böyle, Azerbaycan’da da, Moldova’da da vs... Ama dünya bunu artık kabul etmiyor. Bu sadece propagandacıların Azerbaycan’ı yahut Gürcistan’ı, Moldova veya Türkiye’yi tehdit etmek için gündeme getirdikleri bir bahane.

Soru: Teör örgütü PKK’nın Azerbaycan’da faaliyette olduğu söyleniyor, bu doğru mu, doğru ise buna niye müsaade ediliyor?

Cevap: Doğru değil, bunu bizim düşmanlarımız uydururlar. Azerbaycan’da yüzyıllar boyunca Azerbaycanlılarla birlikte Lezgiler, Talışlar, Avarlar, Kürtler, Malakanlar yaşamaktalar. Bunun yanı sıra, Belaruslar, Ruslar, Tatarlar, Gürcüler de var. Türkiye’de olduğu gibi Azerbaycan’da da birçok milletin temsilcileri yaşıyorlar ve bunlar bir sıra durumlarda azınlıklar içine giriyorlar. Tekrar ediyorum, Azerbaycan’da böyle bir şey yoktur, sadece bazı güçler zaman zaman bu meseleyi ortaya atıp, münakaşa yaratmak istiyorlar.

Soru: Bağımsız bir Lezgizistan adına kurulmuş Sadval diye bir örgüt gerçekte var mı? Kapandı gitti mi?

Cevap: Böyle bir teşkilat faaliyet göstermektedir. Lakin kesin olarak onların yeri, mekanı, teşkilatı bir şehirde veya bir ilçede yerleşmesi hakkında kesin bilgi yoktur.

Ama böyle bir teşkilatın olduğu hakkında ara sıra konuşuyorlar, onlar hakkında broşürler yayınlanıyor, insanlara dağıtılıyor.

Soru: Bu örgütle Ermenistan’ın, Rusya’nın bir ilgisi var mı?

Cevap: Olabilir, fakat bu devletlerin resmi destekleri yoktur. Azerbaycan’la Rusya arasında, Azerbaycan ve Dağıstan halkları arasında temelsiz bir münakaşa yaratarak istikrar ortamı gerilmek istenmektedir.

Soru: Son bir soru sormak istiyorum. Azerbaycan’ın Türkiye’den beklentisi nedir?

Cevap: Güçleri toparlayarak, Türk dünyasını birleştirerek, Türkün hak sesini dünyaya yaymak ve Türkün haklı olduğunu beyan etmek. Yakın geçmişte ben gazetelerin birinde, Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan’a Londra’dayken bir Ermeni “sizin halk Ermenileri niçin katletti?” diye soru sormuş. Recep Tayip Erdoğan ona demiş ki, “Meydan okuyorum. Başkanınıza söyleyin, arşivlerinizi açsın. Bizde arşivlerimizi açalım ve bakalım görelim kim kime borçlu çıkacak”.

Ben Sayın Başbakanın bu tutumunu çok beğendim. Aynı zamanda Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev’in Antalya’daki 10. Türk Dünyası Kurultayında “İki kardeş halkın birleşerek hakikati dünyaya duyurması onların en büyük hakkıdır” demesi, Türk devletlerinin birleşmesi için bir çağrıdır, bir işarettir, bir değinmedir.

Ayrıca, tüm Türk devletlerinin ortak bir dil birliği olmalıdır. Bu bakımdan ister Türkiye şivesi veya Azerbaycan şivesi yahut Özbek şivesi tek başına dikkate alınmamalıdır. Bu halkların her birisinin dilinden sözler alınmalıdır. Herkesin anladığı ve her bir dilde aynı anlama gelen ifadeler kullanılmalıdır. Tabii ki, umum Türk alfabesi yaratılmalıdır.

Soru: Yani ne olmalıdır. Latin mi, Arap mı?

Cevap: Ben, dünya gerçeklikleri, bilgisayar, elektronik teknoloji göz önünde bulundurularak, Latin alfabesini kabul etmenin daha uygun olacağını düşünüyorum.

Soru: Sizce bu Türk Birliği’nin önünde bir engel var mı?

Cevap: Dışardan engeller var. Dünyadaki bazı güçler Türk halklarının birleşmesini istemiyorlar.
Ünlü Azerbaycanlı yazar Hüseyin Cavit’in bir beyti var: “Bir zamanlar kişnediğinde Türkün atı, kırılırdı bir ülkenin kanadı”.

Soru: Napolyon diyor ki, “Hiçbir zaman bir Türk’e kılıcını çektirmeyin…”

Cevap: Unutulmayan tarih çoklarının uykusunu karıştırıyor. Şimdi dünyada mücadele sivil platformda sürmektedir.

Soru: Türk Birliği konusunda hükümetler bir şey yapmıyorlar, hükümetleri aşıp bir şey yapmak gerekmiyor mu?

Cevap: Bana öyle geliyor ki, bu doğru değil. Bizim anlayışımızda devlet ve halk birdir. Her bir devlet kendi halkı için çalışmalı, halk da devletini korumalıdır. Devleti devre dışı bırakarak bu tür çalışmalar yapılmasını doğru ve verimli bulmuyorum.




www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)