Kemal Can
araştırmacı, yazar



1964 yılında Düzce’de doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1986 yılında mezun oldu.

1984’de Gençlik ve Toplum dergisinde yazdı. 1986-87’de Yeni Gündem dergisinde, 1987-90 döneminde Nokta dergisinde, 1990’da Sabah gazetesinde gazetecilik yaptı. 1993’de Ekonomi Politika dergisinde, 1994’te Ekonomist dergisinde çalıştı. Yine aynı yıl Express dergisini çıkartan ekipte yer aldı. 1997 – 1999 döneminde Milliyet gazetesine yazı dizileri hazırladı. 1998’de Yeni Yüzyıl gazetesinde, 1999 yılında Artı Haber dergisinde çalıştı. Birikim dergisinde yazıları yayınlandı.

1999’da CNNTürk’te çalışmaya başlayarak televizyon gazeteciliğine geçti. 2000’den itibaren çalışmaya başladığı NTV’de sırasıyla politika danışmanlığı, editörlük, haber koordinatörlüğü ve genel müdür yardımcılığı görevlerinde bulundu.

2013’ten itibaren kapatılana kadar İMC TV yayın danışmanlığını yaptı.

ESERLERİ:

Yazdığı ve yazar ekibinde yer aldığı kitaplar:
Devlet Ocak Dergah (İletişim Yayınları 1991), Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik (İletişim Yayınları 2001), Türkiye Savaşın Neresinde (Metis Yayınları 2001), Homopolitikus Lider Biyografilerindeki Türkiye (Aykırı Yayınları 2001), Devlet ve Kuzgun (İletişim Yayınları 2004), Yoksulluk Halleri (İletişim Yayınları 2007).




Birikim dergisi yazıları

Ne Oldu Şimdi? (Birikim Sayı: 163/164)
Artık Mecliste Sahne Alacak (Birikim Sayı: 155)
Türkiye Artık Seçimi Konuşacak... (Birikim Sayı: 148)
"Bişii Olmaz...Kulaağasma..." (Birikim Sayı: 147)
Medyanın Kanaat Üretimi: "Hamamda Şarkı Söylemek" (Birikim Sayı: 144)
MHP'de Değişen Bir Şey Yok (Birikim Sayı: 140)
İstikrar Öldü, Yaşasın Kriz (Birikim Sayı: 138)
MHP'nin Güç Kaynağı Olarak Kürt Meselesi (Birikim Sayı: 134-135)
Somuncuoğlu Olayı: İmaj, Uyum, Töre ve İktidar (Birikim Sayı: 134-135)
Devlet, Devlet, Devlet (Birikim Sayı: 130)
Pahalı Bir Kursun Öğrettikleri (Birikim Sayı: 125-126)
Gereken Daha Çok Soru (Birikim Sayı: 122)
Yeniden, Leydi'nin Ayak Sesleri (II) (Birikim Sayı: 119)
Televizyondaki Genç Solcular (Birikim Sayı: 118)
Yeniden, Leydi'nin Ayak Sesleri (I) (Birikim Sayı: 118)
Ülkücü Saldırganlığın Arka Cephesi (Birikim Sayı: 110)
Tufandan Artakalan (Birikim Sayı: 104)
"Yeşil Sermaye" Laik Sisteme Ne Yaptı? (Birikim Sayı: 99)
"Okuyucu" Okur (Birikim Sayı: 83)
Bunalım Dönemine Girerken (Birikim Sayı: 81)
Solun Bilgilenme Biçimleri; ya da "Ekmeğe Yağ Sürmek..." (Birikim Sayı: 79)
Sıskalar Ülkesinde Şişko Olmak (Birikim Sayı: 47)
Devlet Ocak Dergâh: Bileşenler Ayrışırken (Birikim Sayı: 40)
Etik Bir Değer Olarak Şiddet (Birikim Sayı: 40)
Bir Kitabın Düşündürdükleri (Birikim Sayı: 36)
12 Eylül’ün Resmî İdeolojisi, Faşist Entelejensiya ve "Türk-İslam Sentezi" (Birikim Sayı: 18)
1980’li Yıllarda Faşist Hareket (Birikim Sayı: 10)





SÖYLEŞİ

Kemal Can: İyi Parti'nin geleceğini Akşener değil, AKP’nin durumu belirler
Ekin Karaca
BİA Haber Merkezi
26 Ekim 2017

Milliyetçilik çalışmalarıyla tanınan Kemal Can, Akşener öncülüğündeki yeni siyasi partinin geleceğinin konjonktürel gelişmelere ve bu gelişmeler çerçevesinde AKP’nin durumuna bağlı olduğu görüşünde.

Meral Akşener öncülüğünde kurulan İYİ Parti’yi, milliyetçilik çalışmalarıyla bilinen araştırmacı yazar Kemal Can’la konuştuk.

İYİ Parti’nin geleceğini Akşener ve ekibinin yapacaklarından çok, konjonktürel gelişmelerin ve AKP’nin durumunun belirleyeceğini ifade eden Kemal Can, Akşener’in bu çerçevede AKP tabanından kopuşları bekleyeceği görüşünde.

Erdoğan’ın AKP’yi imha etme sürecinde olduğunu ve partiyi kendisine bağlı bir bürokratik birime dönüştürdüğünü söyleyen Can, bu imha sürecinin kontrolden çıkıp rahatsızlığın artması durumunda Akşener’in partisinin muhafazakar taban için adres olabileceği görüşünde.

“Merkez sağ partiyiz demek için ellerinden geleni yapmışlar”

İYİ Parti hakkında ilk izlenimleriniz neler? Gazeteci Ruşen Çakır, Medyascope’ta yaptığı değerlendirmede “MHP-DYP karışımı” ifadesini kullanmıştı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerek program, gerek kurucular kurulu ya da kadro açısından beklenmedik, değişik, şaşırtıcı bir tablo ortaya çıkmadı.

MHP'yle milliyetçilik mücadelesine girecek bir parti görüntüsü vermeme ihtiyacına karşılık eski bazı merkez sağ isimlerle, söylemde milliyetçilik vurgusunu mümkün olduğunca az kullanarak bir denge oluşturmaya çalışmışlar. Biz merkez sağ partiyiz demek için ellerinden geleni yapmışlar. Ellerinden gelen de bu.

Ama tabii kaçınılmaz olarak bütün o olağanüstü kongre süreci ve MHP muhalefeti sırasında birlikte hareket ettiği ekibi güçlü şekilde partiye taşımak zorunda kaldığı için eski ülkücü, milliyetçi, MHP'li isimler Kurucular Kurulu'nda biraz ağırlıklı.

Onun dışında merkez sağdan, DYP'den, AKP'den isimlerin yanı sıra birazcık popüler isimler yerleştirmeye çalışmışlar. Ancak orada da çok parlak sonuçlar aldıkları söylenemez. Çok derleme bir hal var, kamuoyunun dikkatini çekecek hamleler görmüyoruz.

Söylem düzeyinde de yeni ve farklı olarak ne söylediği belli değil. Akşener, Bahçeli’ye muhalefet ederken de net tavrı olmadı. Sadece Bahçeli’nin MHP liderliğini iyi yapamadığını söyledi.

Şimdi de AKP'nin politikalarına ilişkin, sağ popülist, neoliberal, ekonomik tercihlere dönük, Kürt politikasına, dış politikaya dönük somut, güçlü ve yeni argümanlar öne sürmediklerini, hatta bilinçli olarak birazcık bu alanların belirsiz kalmasını istediklerini düşünüyorum.

Konjonktüre göre söylem geliştirebilmek için herhalde...

Evet, çok net şeyler söyleyip kendi alanlarını daraltmak istemiyorlar.

Bu kısa vadede değişik kesimlerden destek almak adına avantaj gibi gözükebilir ama orta-uzun vadede aleyhe işlemeye başlar. Çünkü bu belirsizlik hali seçmenin desteğini sağlamaya yetmez.

“AKP, iktidar olması için kurgulanmış proje partiydi”

AKP'nin kuruluşunda da benzer belirsizlikler yok muydu? "Milli Görüş gömleğini çıkarttık" diyerek Özal'ın 4 eğilimi birleştirme projesine benzer karışık bir tablo geliyor akla...

Eklektik oluşu anlamında evet benzer. Ancak birçok açıdan da çok farklı.

Bir kere AKP, tıpkı ANAP gibi iktidar olmak için kurgulanmış bir proje partisiydi. Temel hedefleri belliydi. Dış politikada AB'ye uyum, belirleyici olan politikaydı. Ekonomi cephesinde de bildiğimiz neoliberal ekonomik transformasyonun sorunsuz yürütülmesiyle ilgili çok açık bir tercih ortaya koymuştu.

Bu konuda hem iktisadi ve siyasi anlamda dış destek hem de Türkiye'deki güç odaklarından önemli bir omur almıştı. Burada AKP'nin rolü güçlü toplumsal çoğunluğu bu projelerde politik destek alanında tutma becerisini göstermesiydi. Dolayısıyla zaten bu amaca uygun olarak ortaya çıkmış, kurulmuş, tasarlanmış bir proje siyasi yapıydı.

Şimdi Akşener'in çıkışı, ne çıkış hikayesi itibariyle ne bulunduğu yer itibariyle bununla tam karşılaştırılamaz. Çünkü Akşener, Erdoğan destekli Bahçeli'nin ittirmesiyle parti kurmak zorunda kalmış, MHP içindeki yolu tıkandığı için yeni bir parti girişimine mecbur kalmış bir siyasi aktör.

Hazırlıkları, donanımı ve üzerine oturduğu toplumsal taban itibariyle de çok daha fazla belirsizlikle yüz yüze.

AKP için aslında Milli Görüş'ün artık politik ve ideolojik üst yapı olarak taşıyamadığı hazır bir kitlenin üstüne oturmak gibi bir lüksü vardı.

Akşener'in MHP'den kopartacağı büyük parça dışında şu an hazır bir toplumsal tabanı olduğunu söylemek zor.

“MHP’de kopma 16 Nisan’daki kadar olur mu, belli değil”

İYİ Parti’nin MHP'den büyük bir parça kopartacağı ifade ediliyor. Bunu 16 Nisan referandumunda da gördük. Peki, AKP tabanından, beyaz yakalı muhafazakarlardan, muhafazakar gençlerden ne alabilir?

MHP'den büyük parça kopartacağı bence de doğru tespit. Ancak referandumda koparttığı büyüklükte bir parça olup olmayacağından çok emin değilim.

Referandumdaki tercih, bir parti tercihinden çok, çok net olan iki durum arasında seçimdi. Seçmenin orada Hayır oyu verme kararıyla şimdi partisini değiştirme kararı aynı dinamiklerle oluşmayabilir.

AKP seçmeninden, muhafazakar mahalleden alacağı oylar ise Akşener'in yapacaklarından çok AKP'de olup biteceklerle alakalı.

AKP'ye destek veren seçmenin içinde bir takım rahatsızlık odakları oluşmaya başladı. Bir rahatsızlık nüvesi var. Referandumda daha rahat şekilde ölçüldüğü üzere kentli, genç seçmen içinde daha da yoğunlaşıyor gibi görünüyor. Ancak henüz AKP'de gerçek manada bir çözülmenin başladığını söyleyemeyiz.

Bu çözülme, konjonktürel çeşitli etkilerle başlayabilir mi?

Başta ekonomi olmak üzere başlayabilir. Erdoğan'ın bu AKP'yi imha süreci kontrolden çıkıp rahatsızlık had safhaya ulaşırsa, bu çatlaklar büyüyebilir.

“Erdoğan, AKP’yi imha ediyor”

Erdoğan'ın AKP'yi imha süreci ifadesini biraz açar mısınız?

Şu anda Erdoğan kendi kişiselleşmiş iktidar stratejisinde AKP'yi bir siyasi aktör olarak devreden çıkartma hamlesi yapıyor. İstifalarla, yani bir tür içini boşaltarak, AKP’nin siyasi gücünü kendi gücü haline getirerek, kendi uzantısı bir aygıta dönüştürerek aslında bir parti olarak AKP'yi imha ediyor, herhangi bir bürokratik birime dönüştürüyor.

Dolayısıyla da bunun yaratacağı politik sıkıntılar artabilir önümüzdeki dönemde. Bu da AKP tabanındaki rahatsızlığı bir çözülme aşamasına taşıyabilir.

Olası böyle bir durum da Akşener’e yarıyor…

Bunların hepsi Akşener'i bir potansiyel olarak öne çıkartıyor. Çünkü böyle bir çözülme süreci başlarsa bu çözülmeden AKP'den kopacak isimler için bir adres ihtiyacı doğacak. Bir partiden vazgeçmek, bir partiyi artık yeterli bulmamak seçmen davranışını hemen değiştirmesine yetmiyor, alternatifini de düşünmek durumunda.

Bu aşamada tabii Akşener bir alternatif olarak öne çıkabilir. Ancak bu, kendi atacağı adımlardan çok genel siyasi tablo, konjonktür ve AKP'deki gelişmelere bağlı.

Yani biraz bekleyecek. Fırsatı bekleyen bir pozisyonda olacak. İlk seçime kadar bu süreç bu fırsatı getirir mi İYİ Parti'nin önüne, bilmiyoruz. Ama şu an itibariyle büyük bir rüzgar yarattığı, AKP'den önemli bir kaymanın işaretlerini henüz görmüyoruz. Ancak potansiyel olarak pek çok araştırma bunu ölçebiliyor.

Eğer böyle bir şey olursa o çözülme söz konusu olursa, Akşener'in partisi önemli bir parçayı kopartmaya aday görünüyor.

Burada ölçü, bu süreci hızlandıracak olan şey, kendisinin bir iktidar seçeneği olarak da seçmen nezdinde kayda girmesini sağlamak. Çünkü sadece AKP'yi devirmek için “AKP'den vazgeçin, bana oy verin” demek genel sağ seçmen davranışı açısndan çok sonuç alıcı şeyler değil.

Dolayısıyla Akşener ve partisinin iktidar seçeneği olduğuna dair bir güven oluşturması lazım. Ama bu kolay bir şey değil.

“Akşener agresif bir pozisyon edinmek istemiyor”

Zaten kendisi de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmam isteniyor diyerek yarışa güçlü şekilde girmeyi amaçladığının sinyalini veriyor. Peki, dünkü konuşmasında anti Erdoğan çizgisinde olmamasını nasıl yorumluyorsunuz?

İki nedeni olduğunu düşünüyorum.

Çok agresif bir pozisyon edinmek istemiyor. Bu, olası seçmen destek tabanını geniş tutmak için. Klasik manada hedeflediği kitleyi peşin sert bir muhalefet tavrıyla karşısına almak istemiyor. Onlarla daha yumuşak ve geçişe imkan veren bir esneklik yaratmak istiyor.

İkincisi, bence 15 Temmuz'dan itibaren başlayan, özellikle Akşener'in şahsında bu partiye dönük başlayan kriminalize etme çabasının ve iktidarın bu partinin üzerine, onu itibarsızlaştıracak, onu kriminalize edecek yeni ataklarla gelmesini kışkırtacak hamleler de yapmak istemiyor. Bence biraz daha düşük profilli agresyonu daha aşağıda tutan bir pozisyonda bir süre daha kalmayı planlıyor gibi görünüyor.

“CHP’de rahatlama yaratabilir”

Kılıçdaroğlu'ndan rahatsız olan, onu AKP karşısında başarısız bulan CHP tabanından da söz etmek mümkün. Buradan bir kayma olabilir mi?

Mümkündür. Zaten ilk milletvekili geçişi oldu. Bunu izleyen istifalar, teşkilat bazında bazı kaymalar da olabilir.

Taban düzeyinde kaymanın çok büyük olacağını düşünmüyorum. Ama bunu tersinden de düşünmek lazım. İlk bakışta 1-2 puanın buraya kayması CHP için kayıp gibi görünebilir ama ben açıkçası bunun bir hafiflemeye de yol açabileceğini düşünüyorum.

Yani CHP'de kalarak CHP içinde ağırlık oluşturan ve biraz da onu sağa ve geriye çeken şeyin başka bir siyasi adrese kaymasının CHP'yi rahatlatacağını düşünüyorum. Bu da olasılıklardan biridir.

Tersi de mümkün tabii. O milliyetçi havanın çok sert esmeye devam etmesiyle birlikte daha ciddi bir kayma da söz konusu olabilir.

“Kürt sorununda daha ileri bir adım beklemiyordum”

Türkiye'nin başlıca sorunlarından biri olan Kürt sorunu, Akşener tarafından “Doğu Anadolu- Güneydoğu Anadolu sorunu olarak ifade ediliyor. Kürt sorununa ilişkin parti programında çok küçük bir yer ayrılmış. Bu sorun çerçevesinde Akşener ve ekibinin stratejisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Burada da sürpriz beklemiyorum. Zaten açıkçası bu partiden daha ileri bir adım veya tavır beklenmemesi gerekirdi.

Türkiye'deki özellikle son beş yıldır içinde yaşadığımız politik iklim, kutuplaştırma, ötekileştirme, biraz sağ popülizmin hegemonyasıyla gelişen politik iklim AKP'nin yükselme döneminin havasından uzakta.

Dolayısıyla açılımcı hamleleri AKP yapmaya kalkmadığı gibi, başka kimse de cesaret edip yapmıyor. Buna CHP de dahil. Çünkü Akşener gibi 90'lardaki performansı ve siyasi geçmişi bilinen birinin öncülük ettiği hareket bir yana anamuhalefet partisi CHP'nin bile bu konuda çok yeni bir açılım ortaya koymadığını görüyoruz.

Aslında neredeyse Türkiye'nin en önemli meselesi bütün siyasi aktörler tarafından mesele olmaktan çıkartılmış, kriminalize edilmiş durumda.

Bu problemle ilgili Akşener'in bir şey deyip dememesi değil, bu meseleyi Türkiye'nin konuşamıyor olması daha temel bir sorun.




GÖRÜŞ



AKP’den bir şey çıkmaz
Kemal Can
Duvar Gazete 4 Eylül 2019

Kemal Can; Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu projelerini yazdı.

AKP içinden çıkacak parti girişimlerinden bir şey çıkıp çıkmayacağı üzerine, hem AKP içinde hem AKP dışında yoğun bir tartışma sürüyor.

Fakat galiba asıl tartışılmaya muhtaç olan, artık AKP’den bir şey çıkıp çıkmayacağı. Yeni parti girişimcilerinin de şimdilik yaslandıkları tek kuvvetli argüman da bu aslında.
AKP’nin önce hikayesini sonra kendisini tüketmekte olduğu hakkında defalarca yazdım. Hatta AKP’nin artık -Türkiye’de bildiğimiz anlamda- bir parti bile sayılamayacak dönüşüm yaşadığını söyledim. MHP ile ittifak kurduğunda da, eğer bu ittifak nedeniyle eriyecek olan varsa, bunun AKP olacağından, “AKP’nin MHP’den önce biteceğinden” bahsettim. Bunları yazıp söylemeye başladığımda, bir gelecekten veya ihtimalden değil, başlamış ve ilerlemekte olan bir süreçten söz ediyordum. Elbette benzer öngörüleri paylaşan pek çok kişi oldu, farklı ve aynı gerekçelerle yakın veya komşu değerlendirmeler yapıldı. Kimi Türkiye’de ve dünyadaki ekonomik arka plana, kimi toplumsal dinamiklere, kimi ise uluslararası dengelere bağlı olarak çok değerli analizler ortaya konuldu. Bazı yorumlar nesnel olmaya çalışarak mevcut verileri ve trendleri takip etti, bazıları fazla iyimser beklentileri. Farklı başlangıç tarihleri verilerek, AKP iktidarının ülke ve kendisi için kriz üretmeye başladığı dönemeçler işaret edildi.


Bu değerlendirmelerin yapıldığı, yoğun olarak tartışıldığı zaman diliminde -son on yılda- referandum, cumhurbaşkanlığı seçimi, milletvekili seçimi, yerel seçim olmak üzere tam 11 kere sandık kuruldu. Bir partinin siyasi bir örgütlenme olarak zeminini tahrip etmesi, mevcudiyetine son vermesini, o partinin seçimlerde alabildiği oyla ilişkilendirmeye fazla önem atfedenler, bütün bu seçimlerde ortaya çıkan sonuçlarla, AKP’nin krizine ilişkin görüşleri eleştirdiler. Hem iktidara yakın, hem iktidarın karşısında yer alan kesimlerden -farklı gerekçelerle de olsa- AKP’nin durumunu sağlamlaştırdığı yorumları geldi. Zaman zaman yaşadığı kayıplara rağmen iktidarın oylarını ve seçmen desteğini büyük ölçüde koruması, hatta seçmen bloklarını katılaştırması yüzünden siyasi yapıların değil, artık siyasi zeminin değiştiğini öne sürenler oldu. İktidara gizli ajandalı “siyasal İslam” tanımıyla yaklaşmakta ısrarcı olanlar, AKP’nin sistem değişikliği ve toplumsal dönüşümle yerleşikleşen, kurumsallaşan bir parti-devlet yapısı inşa ettiğini iddia ettiler.

Bu yıl yapılan yerel seçimin sonuçları ve özellikle İstanbul’da tekrarlanan seçimle ortaya çıkan tablo, bu tartışmalara yeni boyutlar kazandırdı. Daha önce sayısal sonuçlarla destekleniyor gibi görünen bazı argümanlar ya geri çekildi ya da biçim değiştirdi. İktidarın ve AKP’nin yaşamaya başladığı krizden bahsedenlerin sayısı arttı. Özellikle iktidara yakın çevrelerden bu değerlendirmelere katılanlar olmaya başladı. Olay daha da ileri gitti: AKP içinden iki tane yeni parti girişimi zuhur etti. Seçimin epey öncesinden -ittifaksız seçim tartışmalarına kadar geri götürebiliriz- başlayan AKP’nin sıkıntıları bahsi, en başta Erdoğan olmak üzere iktidar çevrelerinin de diline yerleşti. Hatırlanacağı gibi, Erdoğan’ın ittifakı tartışmaya açan “siyasetin gereklerine uyumlu davranmak”, “metal yorgunluğu” sözleri bu tartışmanın içinden çıktı. Seçimden sonra, “alınan mesaja uygun hamleler” yapılacağı söylentileri böyle beslendi, bu yüzden yüksek ilgi gördü. Uzunca süren hareketsizliğin ardından “bir şeyler olacak” dedikoduları yine arttı.


Bir siyasi partiyi oluşturan ekonomik ve toplumsal zemin, sınıfsal temsil ihtiyacı ve onu destekleyen dinamiklerle, o partinin aldığı oy tabanının her zaman tam örtüşmediği, hatta çoğu zaman üst üste oturmadığı gerçeğini akıldan çıkarmamak gerekir. Bu, sadece demokratik kültürü tam oturmamış Türkiye gibi ülkelerde değil, yerleşik parlamenter geleneği olan ülkelerde de böyle. Ekonomik ve toplumsal çıkarlar açısından hakim sınıfların kontrolündeki kitle partileri, siyasi olarak temsil ettikleri çizgiyle çıkarları hiç uyuşmayan çevrelerden oy devşirebiliyor. Çünkü oy davranışı, siyasi hareketleri üreten dinamikler dışındaki pek çok değişkenle de güçlü etkileşim içinde. Ayrıca konjonktürel durum ve geçici pozisyonlar, siyasi sınırlardan taşan tercihler oluşturabiliyor. Hele, 12 Eylül sonrasında ortaya çıkan ANAP ve seri krizlerle 90’larda çöken merkezin yerine üretilen AKP gibi proje partiler için, bu durum daha da belirgin. Bu partilerin görünen siyasi misyonu ile sunulan formüldeki rolleri arasında bir açı olduğu gibi, destek çevresinde de farklı kırılma alanları, hatları mevcut.


Temsili demokrasi ve parlamenter sitemin ürettiği kitle partileri, sistemin yapısal zaaflarını yumuşatan, bir arada tutulması zor parçaları yapıştıran, uyumlayan iç dinamikler, siyasi illüzyonlar üreterek ömürlerini sürdürüyor. Bu yüzden partinin yapısal karakteri, esneme kabiliyeti, dayanıklılığı, ne kadar önde ve etkili olduğundan daha önemli. Sadece ve tek tek, teşkilat gücü, söylem ağırlığı, iktidar avantajları, temsil konforu, hatta hegemonya imkanı değil, ancak hepsi birlikte bir ortak sonuç yaratabiliyor. İç demokrasi seviyesi, liderin ağırlığı, ideolojik yönünün belirleyiciliği gibi özellikleri dışında, bir partinin bağımsız bir siyasi varlığının olup olmaması, (sembolik de olsa) buna izin verilip verilmediği, buna alan açılıp açılamadığı kaderini biçimliyor. Bugün -aslında yıllardır- AKP’nin yaşadığı sorun, proje partisi vasfını değiştirememiş olması, teşkilatının yaygınlık ve etkililik sağlamasına, tabanının genişlemesine rağmen, siyaseten güdük kalması. İktidar projesi aparatı olmaktan ileriye gidemediği için, kendini iktidar krizinden ayrıştıramıyor, çare olabilecek bir çözüm cümlesini geliştiremiyor.

Şimdi AKP içinden çıkacak parti girişimlerinden bir şey çıkıp çıkmayacağı üzerine, hem AKP içinde hem AKP dışında yoğun bir tartışma sürüyor. Fakat galiba asıl tartışılmaya muhtaç olan, artık AKP’den bir şey çıkıp çıkmayacağı. Yeni parti girişimcilerinin de şimdilik yaslandıkları tek kuvvetli argüman da bu aslında. Kongre sürecine ertelenmiş görünen “yenilenme” hamlesini ve revizyonları bir türlü yapmayan Erdoğan’ın da, çeşitli nedenlerle artan/artırılan kararsızlığı yanında, çözümsüzlüğün fazlasıyla farkında olduğu için hareketsiz kaldığı düşünülebilir. Erdoğan’ın yüzde kırkları aşan desteğinin sürmesi, AKP’nin hâlâ yüzde 30’ların üzerinde oyu rahatlıkla alabilen en büyük parti olmaya devam etmesi gerçeği değiştirmiyor: Mevcut bütün partiler için çeşitli sorunlardan bahsedilebilir ama değil memleketin sorunlarını çözmek, kendini sağaltabilecek yeteneği bile kalmamış AKP’den artık bir şey çıkmaz. Bütün güdük siyasi yapılarda -ve aslında kişiliklerde- olduğu gibi, içine doğru daha zayıf olanlar, sorunları ancak dışarı atarak, karşıya koyarak çözmeye çalışırlar.









www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)