Murat Kemaloğlu
psikiyatr, doktor



1957 yılında İzmir Karşıyaka'da doğdu. Antalya Lisesi'nde okurken kazandığı AFS programıyla ABD'ye gitti ve Mişigan'da liseyi bitirdi.

1980 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Hekim olarak çalıştığı askerlik hizmetinden sonra, 1982-1984 yıllarında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak çalıştı.

1984-1989 yılları arasında Zürih Carl Gustav Jung Enstitüsü’nde analitik psikoterapiyi öğrendi.

1989 yılından bugüne kurucusu olduğu Antalya Ruhbilim Okulu Limited Şirketi’nde psikoterapi üzerine araştırma-geliştirme çalışmaları, tedavi ve eğitim uygulamaları yapmaktadır.

Tacikistan’dan İskoçya’ya kadar uzanan bir coğrafyadan Antalya Ruhbilim Okulu’na gelen hastalarına ve öğrencilerine hizmet vermektedir.

Atina, Floransa , Rio de Jenero , Vancouver ve Türkiye’nin çeşitli illerindeki uluslararası kongrelerde bildiriler sundu. Dortmund, Dresden, Lüxemburg ve Budapeşte’de “Yunus Terapisiyle Gelişme Kaçınılmazdır” adıyla konferanslar verdi.

Aralarında Peto Enstitüsü gibi tanınmış kurumların olduğu çeşitli özel kuruluşlarda ve üniversitelerde seminerler verdi, çalıştay yaptı.

Cogito dergisinde iki makalesi yayınlandı. Psikeart, Yasakmeyve ve Mahsus Mahal dergilerinde yazıları çıktı.

Psikoterapiye ilişkin çeşitli radyo ve televizyon programları yaptı, birçok gazete röportajı yayımlandı.

ESERİ:

Reflextions on Psychosis adlı tez çalışması Türkçe “Deliliğe Dair Tefekkür” adıyla kitap olarak yayınlandı.





BİLDİRİLERİ

• – Çocukluk Psikozlarında Yeni Gelişmeler – Türkiye Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi – 1982 H.Ü.T.F Ankara
• – Deli Dumrul Masalının Analitik Yorumu – C.G.Jung Enstitüsü 1984 – Zürih
• – Sessizliğin Sembolizmi – C.G.Jung Enstitüsü 1985 – Zürih
• – Jungçu Analizde Gözlemlendiği Şekliyle Psikozun Yeni Bir Formülasyonu – VIII. Dünya Psikiyatri Kongresi – 1989 – Atina
• – İkiz Ben – XXVI.Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi – 1990 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
• – Terk Edilen Erkekler – 1990 – İzmir
• – Psikososyal Cücelik – 27.Ulusal Psikiyatrik Bilimler Kongresi – 1991 – Antalya
• – Anneannenin Ceset Çorbası – Uluslararası Şizofreni Sempozyumu – Vancouver
• – Cinlerle Yüzleşmek – V.Dünya Biyolojik Psikiyatri Kongresi – 1991 – Florence
• – Eko Söylencesi – 29.Ulusal Psikiyatri Kongresi- 1993 – Bursa
• – Kronik Şizofreni Hastalarının Kaldığı Otel – 1995 – Antalya
• – Depersonelizasyon Sendromu – XXXII. Ulusal Psikiyatri Kongresi – 1996 – GATA Ankara
• – Bir Parüresis Analizi –XXXII. Ulusal Psikiyatri Kongresi -1996 –GATA Ankara
• – Vajinismusda Meryem Ana Olma Fantezisi – Dünya Psikiyatri Kongresi – Rio de Jeneiro
• – Gökyüzünde İki Gökkuşağı Gördüm – 1997 – COGİTO
• – Çözümlemeci Süreçte Kültüre Yabancı Söylenceler – 1.Türk Alman Psikiyatri Kongresi 2000- Antalya
• – Şerrin Entegrasyonu ve Transformasyonu – (Antalya Ruhbilim Okulu Kişilik Geliştirme Çalışmaları)– 2.Türk Alman Psikiyatri Kongresi 2000- Antalya
• – Ötekileştirme – 1. Özürlüler Kongresi – 2007 – İstanbul
• – Yunus Terapisi – 1. Özürlüler Kongresi – 2007 – İstanbul
• – Affetme Şampiyonası – Uluslararası Psikodrama Kongresi- 2005 Florida ABD
• – Asklepion’un Çağrısı – 34. Uluslararası Grup Psikoterapileri Kongresi – 2009- Bergama
• – Yunus Terapisiyle Gelişme Kaçınılmazdır – Lüksembourg Ocak 2009
• – Aile İçinde Şiddet ve Suistimale Uğramış Çocuklarda Yunus Terapisinin Yararları Lüxembourg Mart 2009
• – Mit Delpfintherapie Vorschrite Ist Unvermeitbar – Dresden Saint Martin Kilisesi Haziran 2010
• – Mit Delpfintherapie Vorschrite Ist Unvermeitbar – Dortmund Ekim 2010
• – Mit Delpfintherapie Vorschrite Ist Unvermeitbar – Lüksemburg Mart 2011
• – The Benefit of Dolphin Therapy – Peto Institute – Budapeşte- Nisan 2011
• – Otizm: Ümitler ve Sonuçlar – Bükreş Ekim – 2011
• – Çek Cumhuriyeti ve Slovakyadan gelen hastalarda görülen gelişmeler Prag – Žilina ve Bratislava Kasım – Aralık 2011
– Kolektif Bilinçdışı ve Rüyalar – Bahçeşehir Üniversitesi Konferans Salonu – Psikeart Günleri – 18-19 Mayıs 2012
• – Kolektif Bilinçdışı ve Sinema – Kadir Has Üniversitesi – 28 Mart 2013 İstanbul
• – Kolektif Bilinçdışı ve Yaratıcılık – İTÜ (İstanbul Teknik Üniversitesi) Mart 2013 İstanbul





SÖYLEŞİ

'Ana tanrıça' ölüme çağırdı
Burcu BULUT
Akşam 27 Nisan 2011

Kahramanmaraş'ta Beraris, Raden, Rulin ve Sajen Sağocak kardeşlerin Türkiye'yi sarsan toplu intiharına Psikiyatrist Murat Kemaloğlu'ndan çarpıcı yorum: Ailede çok tanrılı mitolojiye bir ilgi var. Belli ki ana tanrıça mitolojisi yaşanmış bu vakada. Anne ölünce onunla olmak için canlarına kıymışlar

Psikiyatrist Murat Kemaloğlu, Kahramanmaraş'ta yaşanan olayı 'dörtlü delilik' olarak nitelendi. Kemaloğlu sorularımızı yanıtladı:

- Kahramanmaraş'taki dört gencin intiharını ilk duyduğunuzda bir psikiyatrist olarak ne düşündünüz?
Son yıllarda uç bir psikolojik ruhsal durum olarak kadın cinayetleri görüyoruz. Her gün gazete ve televizyonlarda bir kadının orada burada vahşi bir şekilde kocası tarafından öldürüldüğünü duyuyoruz. Bir süre önce çocuklar annelerini öldürüyordu. Hatta biri de Tıp Fakültesi'nden arkadaşımdı. Hukuk fakültesinde okuyan kızı tarafından öldürüldü. Bir sürü genç annesini öldürdü o dönemde. Uzun zamandır bu haberleri duydukça bu uç psikolojik durumun tam zıddına dönüşerek kadınların erkekleri öldürmeye başlayacağını düşünüyordum. Fakat yanılmışım.

- Ne oldu peki?

Kadın uğruna ölündü. Kahramanmaraş'taki olay, tokat gibi çarptı yüzümüze. Burada enantiodromia (kutupluluk) var. Her gün öldürülen kadınlar yerine bir kadın için hayatını feda eden dört genç. Yaşanan psikolojik durumun yön değiştireceğini ve benzer olayların cereyan edeceğini biliyordum. Nasıl ki kadın cinayetleri bitmedi aynı şekilde bir kadın için hayatından vazgeçen bedenlerin haberlerini de okumaya devam edeceğiz.

BU OLAY 'DÖRTLÜ DELİLİK'

- Bildiğiniz benzer bir vaka var mı?

Ankaralı bir aileden bahsetmek istiyorum. Kışın soğuğunda üç kız kardeş ve anneleri balkonda yaşıyorlardı. Çünkü evlerinde zehirli gaz olduğunu düşünüyorlardı. Canlarını bu şekilde kurtarmaya çalışıyorlardı. Sonra komşularının şikayetleri üzerine psikiyatri kliniğine götürüldüler. İşte bu ve benzeri vakalar için kullandığımız tabir 'dörtlü delilik'tir (Folie a quatr.) Dörtlü delilikte grubu aktif olarak delirten biri vardır. Diğerlerini kendi sanrı sistemine sokar ve ona göre eyleme dökmeler başlar. Kahramanmaraş'taki ailede de görülen bu bence. Sanrı sistemi (kişinin var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması halüsinasyon) beraberinde izolasyonu getirir.
- Sanrı sistemi derken neyi kastediyorsunuz?
Mesela anne hastayken başucunda bulunan dört çocuğuna 'benimle birlikte siz de gelin oraları bu dünyadan çok daha güzeldir' diye mesaj verebilir. Yani öteki dünyanın bu dünyadan çok daha güzel olduğunu bu dünyada vakit kaybetmemeyi düşünmüş olabilirler. Ve böyle bir sanrı sistemi geliştirilmiş olabilirler. Taşrada insanların komşuluk ilişkileri daha kuvvetli olur. Ama bence bu ailenin başka insanlarla ilgili de ortak sanrıları vardı. 'Bütün kasaba bize düşman' diye düşünmüş olabilirler.

GÖBEK BAĞLARI KOPMAMIŞ

Bir psikiyatrist olarak düşüncem anne ile birlikte bu ailenin ortak bir sanrı sisteminin olduğu ve bu sanrı sistemine uygun olarak hareket ettikleri yönünde. Burada annenin çok sevilmesinden ziyade annenin gittiği yere gitmek istemek, onunla özdeşleşmek, onunla yaşanan simbiyotik ilişki (birbirine bağımlı olma hali) önemli. Anne ile bu dört kardeşin simbiyotik bir ilişkisi büyük olasılıkla vardı. Yani anneden göbek bağlarını kesmemişlerdi ve onunla birlikte sanrı içinde yaşıyorlardı.

- Çocuklara verilen isimler oldukça ilginç.
Ailede çok tanrılı dinlere bir ilgi var demek ki. Çok tanrılı dinlerde ana tanrıça mitolojilerine bakacak olursak ana tanrıçanın hem doğuran, besleyen, büyüten, bereket veren bir yanı vardır hem de yiyip yok eden, yutan bir yanı vardır.
- Çok tanrılı dinler aileyi nasıl etkilemiş?
Bu dört çocuk annelerini tanrıça olarak görüyorlardı ve onun ölümsüz olduğunu düşünüyorlardı. Annelerinin öldüğünü görünce onunla birlikte olmak için kendi canlarına kıydılar. Ama burada anneyi sevmek değil anneyi tanrıça gibi görüp ona tapmak durumu söz konusu. Ana tanrıçanın da hem sevgilisi hem de oğlu olan Aphrodite-Adonis gibi mitolojik karakterler genç yaşta ölürler ve çiçek olurlar. Onlar da aynı şekilde ruhsal anlamda o mitolojinin içinde yaşıyorlar ve o süreci tamamlıyorlar. Eğer siz kendinizi çok tanrılı mitolojilerin içinde bulursanız ve gerçek anlamda yaşamaya başlarsanız o zaman mitolojinin içindeki trajik öğeyi kader olarak belleme olasılığınız var.
Belli ki ana tanrıça mitolojisi yaşanmış bu vakada!

- Çocukların intiharı için 'anneye olan aşırı sevgi' şeklinde bir açıklama yapıldı. Gerçekten de anneye olan aşırı düşkünlük bir çocuğu intihara sürükler mi?

Herkes annesine bağlıdır, herkes annesini sever. Bu açıklama insanları 'annemizi kaybettiğimizde biz de böyle mi yapacağız' diye korkutmaktan başka bir şey değil. Bu tür yanlış bilgiler verilerek toplumda gerçek anlaşılmaz hale getiriliyor.

- Çocuklar üniversiteye gitmişler. Ama okulun sosyalleşmeleri, normal bir birey haline gelmeleri yönünde hiçbir etkisi olmamış...
Herkesi düşman olarak gördükleri için içlerine kapanıyorlar çünkü çabuk yaralanıyorlar, örseleniyorlar ve yeni ilişkilere açık olamıyorlar. Bunlar paranoit psikozlarda sıkça görülen vakalardır.

PATOLOJİK MATEM REAKSİYONU

- Yine Kahramanmaraş'ta dört kız kardeş baraj gölüne atlayıp intihar etmişti. Tıpkı bu intihardaki gibi üzerlerinde siyah kıyafetler vardı...
Siyah matemi sembolize eder. İlk defa sevdiğiniz birini kaybettiyseniz ilk tepki matemi reddetmedir. Öldüğü reddedilir sonra protesto edilir. 'Neden o öldü de ben ölmedim' ya da 'başkası ölmedi' gibi... Daha sonra yas ve sonra da özdeşleşme yaşanır. Ölen kişinin ruhuyla özdeşleşirsiniz o sizin ruhunuzda yaşar ve matemden çıkarsınız. Eğer bu matem safhalarından birinde takınılıp kalınırsa 'patolojik matem reaksiyonu' dediğimiz durum ortaya çıkar. Burada da bu olabilir, giydikleri siyah kıyafetler de matemi sembolize ediyor olabilir.

YAKA PAÇA AYRI KLİNİKLERE YATIRILMALIYDI

- Baba, ilk intihar girişiminden sonra bir psikologdan tavsiye alıyor. Psikolog da içeceklere sürekli olarak sakinleştirici atmasını öneriyor. Çocuklar uyurgezer bir hayat yaşıyorlar. Bu doğru bir yaklaşım olmuş mu?

Eskiden insanlar alınır hastaneye yatırılır, tedavi edilirlerdi, ama şimdi bu 'hasta haklarına aykırı' gerekçesiyle yapılmıyor ve birçok hasta kendi kaderine terk ediliyor. Ama bu dört kardeşin birbirinden ayrılması ve ilk intihar girişiminden sonra bu gençlerin yaka paça alınıp ayrı kliniklerde tedavi görmeleri gerekirdi. Perşembenin geleceği çarşambadan belli değil mi? Bu dört genç 'biz gideceğiz' demişler, ama maalesef kaderlerine terk edilmişler. Burada ağır bir paranoit bozukluk söz konusu. Bunu kabul etmek lazım. Ama bu noktaya gelinmeden çözüm bulunabilirdi belki. Bu insanlar spirituel boşluğa neden düşmüşler, niye hayatı daha anlamlı ve daha mutlu yaşamanın yollarını aramamışlar.

TÜRKİYE PSİKOTERAPİSİZ KALMIŞ BİR ÜLKE

- Sosyal yapımızda çözülmeler yaşandığını söyleyebilir miyiz?
Türkiye'de yeni sosyal oluşumlar var ama kendi başlarına kalmış, terk edilmiş yardım elinin uzatılmadığı bir sürü insan olduğu gerçeğini de yadsıyamayız. Burada dikkat edilmesi gereken nokta psikopatik davranışların neden bu kadar attığı. Bunu ciddi anlamda düşünmek lazım.

- Sizce neden arttı?
Psikoterapisiz kalmış bir ülkenin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Türkiye psikoterapisiz kalmış bir ülkedir. Sağlık Bakanlığı psikoterapiye para ödememektedir. Bunun sonucunda da psikopatların çoğaldığını görüyoruz. Psikopatlar birbirini yok edene kadar da bu tip haberleri okumaya devam edeceğiz.







www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)