Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Osman Rauf Alper

politikacı, yazar

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Osman Rauf Alper
Osman Rauf Alper         (1928)-(2003)
politikacı, yazar

1928 yılında Elazığ'da doğdu. Elazığ ve Diyarbakır liselerinde okurken solcu öğretmenler ve sol yayınların etkisiyle sosyalizmi benimsedi. 1949 yılında gizlice Bulgaristan’a geçti. Önce hapsedildi, sürgüne gönderildi. Daha sonra Marksist-Leninist ekonomi tahsili gördü. 1958 yılında vatandaşlıktan çıkarıldı. Bir yayınevinde redaktör olarak çalıştı ve Türkçe’ye çok sayıda kitap tercüme etti.

1961 yılında Türk Mülteciler Örgütü’nü kurdu. 1962 yılında yurt dışına çıkan Zeki Baştimar’ın oluşturduğu TKP Dış Örgütü çerçevesinde partiye girerek faaliyette bulundu. Budapeşte ve Sofya radyolarında programcı-yorumcu olarak çalıştı.

1960'lı yıllarda TKP Dış Örgütü’nde yönetime karşı olan muhalefet içinde yer aldı. Bir çok arkadaşı ile cezalandırıldı. Ama 1972’de yeniden partiye alındı, muhalefetini sürdürdü.

Yurda dönmek için Bulgar yönetimine birkaç kez başvuruda bulundu. İsteği 1992 yılında cevaplandırıldı. Hatalarını ve hayal kırıklıklarını gözden geçirerek özvatanına döndü.

16 Ağustos 2003 tarihinde İstanbul'da vefat etti.


HABER

Nâzım’a farklı bir bakış
Türkiye 17 Şubat 2001
Özcan Ünlü

Dile kolay, tam kırk yıl... Yarım asıra yakın... Dicle kıyılarında filizlenen bir düş.. Demirperde gerisinde geçen 40 yıl ve yaşanılan kâbus dolu yıllar... Osman Rauf Alper’in gerçek hayatından kesitlerin yer aldığı “Mülteci Komünist” isimli kitap (Timaş Yayınları), sadece Rauf’un hatıralarından değil, o dönemin sosyo-politik yanlışlıkları ve yanılgılarını da kişiler bazında ele alıp inceliyor. Nazım Hikmet’ten Aziz Nesin’e, İsmail Bilen’den Cemil Meriç’e kadar onlarca ünlü sima ve yakın tarihimize ışık tutan olayları kalemine dolayan Alper, ideallerinin peşine bir delikanlı olarak düşüşünden cezaevleri, kamplar, sürgünler, gözaltılar, vatan özlemi ve nihayet dönüşe kadar geçirdiği serüveni gözler önüne seriyor. Emrinde olduğu TKP’yi bile yerden yere vuran, parti tarafından dışlanan ama kurtuluşu sosyalizmde gördüğü için direnen Alper, gün geldi, düşündüklerinin ve kendine empoze edilenlerin, gerçek hayatla hiçbir ilgisinin olmadığını anladı. O, şimdi Türkiye’de... Anavatanında... “Mülteci Komünist”i de, bir dönemin panoramasını gerçekçi bir tahlille ortaya koymak için kaleme aldı.

Şiirlerin sosyalizmi

“Nazım’ın şiirleri, benim sol düşünceye geçişime büyük etki etmiştir. Özellikle, sol görüşlü hocalarımızı da burada hatırlıyorum” diyor Osman Rauf Alper ve devam ediyor:
“Türkiye’de o dönemlerde, yani 1940’lı yıllarda müthiş bir yoksulluk vardı. Ülkenin bu kaostan kurtulması için kurtuluşun sosyalizmden geçtiğine inanıyorduk. Nazım da bu konuda bize yol gösteriyordu. Bir hocamız, sosyalizmin kendi ülkesinde, yani Moskova’da öğrenileceğini ve bizi yurtdışına gönderebileceğini söylüyordu. Fakat ben aceleci davranıp Bulgaristan’a kaçtım. 1949-51 yıllarında beni taşraya sürdüler ve kereste fabrikasında çalıştırdılar. Sonra, bursla üniversiteye girdim, evlendim ve o dönemlerde Türkiye Komünist Partisi’yle tanıştım. Parti görevi olarak yayın ve propaganda işiyle uğraştım. Bir süre sonra, Kıbrıs meselesi, anayasa, ordu gibi konularla TKP’ye ters düştüm. Bazı arkadaşlarla birlikte fikir ayrılığı yaşıyorduk.”

Gizlenen gerçekler

Nazım Hikmet’le aynı yıllarda tanıştığını söylüyor Alper, 1951 yılında Sofya’ya geldiğinde onu görememiş, çünkü yaşadığı kasabadan çıkma izni yokmuş ama 1958 yılındaki Sofya ziyaretinde kendisiyle tanışma imkanı bulmuş. Nazım’ı bir şair olarak hâlâ çok sevdiğini söylüyor ve onu iyi bir insan olarak hatırlıyor:
“Bugünkü tartışmalarda konuşması gerekenler susuyor. Meydanı bilgisiz genç insanlar alıyor. Onlar da savundukları konularda samimi değiller. Nazım’ı, Sofya’da Türk bölgelerine götürüp, Türkiye aleyhine konuşturdular. Bizden de böyle şeyler istemişlerdi. Bu, komünist partinin resmi görüşüydü, TKP de mecburen buna katılıyordu.”

Nazım Hikmet’in, bir duygu adamı olduğunu da belirtiyor Alper, “Ona vatan haini demek için düşünmek gerekiyor” diye ilave ederek; “Nazım’ın istediği komünist şair olarak bilinmekti ama Moskova buna karşı çıkıyordu. Çünkü, onlara göre Nazım bir Türk şairi olarak kalmalıydı. Sürekli çatışma halindeydi. Ona sürekli iftira ettiler.”

Romantik komünist

Nazım Hikmet’in “Fransız Hümanizmi”nden etkilenen, yeni bir sosyalizm ve vatanseverlik tanımı olduğunun altını çizen Osman Rauf Alper, “Eğer böyle olmasaydı, Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazamazdı. O, Türk halkını ve ülkesini çok sevdi. Moskova’ya gittiği yıllarda, sosyalist mimariyi eleştirdiği için Stalin’le görüşmesi iptal edilen biriydi o. Moskova, onu çok kullandı. Özellikle Türk bölgelerinde, kendi ideolojisini ona söyletti. Türk Cumhuriyetleri’nde onu komünist olarak değil, Türk olarak sevdiler. Bir de, Nazım’ın sosyalizm teorisi hakkında fazla bilgisi yoktu. Bazı gerçekleri bilmiyordu. Yani romantik biriydi. O yüzden, çabuk dolduruşa geliyordu; bunlar onu çok iyi tanıyan arkadaşlarımın gözlemleri. Muhalif bir sosyalist olarak yaşadı hep. İyi bir şair, iyi bir edebiyatçı; parti disiplinine uyan iyi bir elemandı. SSCB’ye göre bir enternasyonal, bir de patriotist sosyalizm vardı. Bize enternasyonalizmi, kendileri ise yurtseverliği benimsediği için Nazım’ın yurtseverleğine kızıyorlardı” diyor.

Mezarı getirilmeli

Komünist Parti’nin haberi olmadan TKP’nin nefes bile alamayacağını belirtiyor Alper... Nazım’a bazı şeyleri tehdit ve baskıyla yaptırdıklarına da inanılmasını istiyor. Bugünkü tartışmalarla ilgili görüşlerini de şöyle açıklıyor:
“Ben bugün, Nazım’ı eleştirenlerin rant peşinde koştuklarını düşünüyorum. Tartışmaları da içeriksiz buluyorum. Onun mezarının Türkiye’ye getirilmesi gerektiğine inanıyorum çünkü Moskova’da kaldığı sürece daha çok gürültü kopacak. Nazım’ı eleştirenler, ne onu okumuşlar, ne de onun hakkında yazılanları. Böyle olunca, bütün konuşmalar slogandan öte geçmiyor. Ülkenin birleşmeye, hoşgörüye ihtiyacı olduğu bugünlerde böyle bir hareket gerekebilir. Kendi arkadaşları, hatta Zekeriye Sertel’in etkisinde kalan oğlu Mehmet bile onu kıyasıya eleştirdi ama Nazım Hikmet’i, yanlışları ve doğrularıyla bir insan olarak ele almak gerekiyor. Kesinlikle putlaştırmamadan ve mantıklı hareket ederek. Bugün, Nazım’ın hâlâ bazı kesimler tarafından idol olduğu gerçeğini de görmeliyiz.”

Ermeniler ve Nâzım

Nazım Hikmet’in, 1951 yılında Sofya’ya geldiğinde Ermeni cemaati tarafından coşkuyla karşılandığını söyleyen Osman Rauf Alper, bu ziyaretle ilgili olarak şunları anlatıyor:
“Ermeni cemaati onu kendi derneklerine götürdü. Kendisine, Ermeni meselesi hakkında soru sorduklarında Nazım, ‘Ermeni soykırımı, alnımızda kara bir lekedir’ diyor. Ama daha sonraları, bu sözü ağzından kaçırdığını belirtiyor. Nazım’ın böyle şeyler söyleyeceğini biliyorum çünkü, bazı konuları hiç bilmezdi. Ben bunları söyleyemem çünkü Doğuluyum ve literatürü okudum. TKP üyesi biri Fransa’ya gittiğinde, ilk soru Ermeni soykırımı üzerine olur. Eğer, soykırımı kabul etmiyorsa, ‘Sen komünist değilsin’ derler. Stalin bile Gürcü idi ama Ermeniler’in etkisinde kalarak Ardahan ve Kars’ı istedi. Ermeniler çok aktifti o dönemlerde, hâlâ da öyle. Moskova’daki Şarkiyat Enstitüsü’nün Türkiye bölümünde Ermeni uzmanlar çalışır ve her fırsatta bu konuyu gündeme getirirler. Türkiye’de de böyle düşünen bilim adamlarının sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bunları da bilmek gerekiyor.”


ESER-AYRINTI

Mülteci Komünist
Eski Bir TKP'linin Anıları
Osman Rauf Alper
Timaş Yayınları / Hatıra Dizisi

Dicle kıyılarında filizlenen bir düş...
Demirperde gerisinde geçen 40 yıl ve yaşanılan kabus... Osman Rauf Alper'in gerçek hayatından kesitlerin yer aldığı bu kitapta, Nazım Hikmet'ten, Aziz
Nesin'e; İsmail Bilen'den, Cemil Meriç'e dek onlarca ünlü sima ve yakın tarihimize ışık tutan bir o kadar olay bulacaksınız.

Alper, ideallerinin peşine bir delikanlı olarak düştü. Cezaevleri, kamplar, gözaltılar... Dahası, yüreğinde hiç sönmeyen bir vatan özlemi. Umutluydu.
Direndi, mücadele etti. Ama hayallerle gerçeğin kesiştiği noktayı bulmak öylesine zordu ki, bunun farkına varmak bazen bir ömre maloluyordu.

"Mülteci Kominist" gün geldi, ülkesine döndü. Duygularını, sezgilerini bir kenara atamadı fakat, olabildiğince tarafsız bir gözle yaşadıklarını kaleme
aldı. Kitapta işlenen "Bulgar zulmünde CIA parmağı", "Aziz Nesin-TKP ilişkisi", "27 Mayıs İhtilali ve Rusya" ve "Nazım Hikmet'in mirası gibi
konular bir çok bilinmeyeni ortaya çıkarması açısından dikkat çekicidir.