Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Sümmani

halk ozanı

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Sümmani
Sümmani
halk ozanı, aşık
Sümmani Baba


1861 yılında Erzurum'un Narman ilçesi Samikale köyünde doğdu. Hasan Ağa'nın oğludur. Çobanlık yaptı. Koşmaları ve hayali sevgilisi Gülperi'yi bulmak için yaşadığı maceraları anlattığı Sümmani ile Gülperi hikayesiyle ünlüdür. 11 yaşında gördüğü rüya ile aşk ateşine düşmüş, ömrü boyunca rüyasında gördüğü sevgilisi Gülperi'yi aramıştır.

11 Yaşında yine dönemin büyük şairlerinden olan Âşık Erbabi ile karşılaştı. Onu ustası olarak kabul etti.
İlk eğitimini Âşık Erbabi'den aldı.

Şiirlerinde daha çok aşk, sevgi, tasavvuf ve nasihat konularını işledi. Şiirlerini genellikle hece ölçüsüyle yazdı. Aruz vezni ile yazdığı şiiri de vardır.

Birçok halk şairi ile karşılaştı. Aşık Şenlik ile yaptığı karşılaşmalar meşhur oldu.

Kendi adıyla anılan türkü ağzının sahibidir

1915 yılında Samikale köyünde vefat etti. 


HAKKINDA YAZILANLAR

Sümmani Baba Hakkında 

Sümmani'nin gerçek adı Hüseyin olup, babası Kasımoğulları'ndan Hasan'dır 1861 yılında Erzurum ili, Narman ilçesi, Samikale Köyünde doğmuştur. Kendileri bu köye Kafkaslar' dan gelmişlerdir, Babası köyde çobanlıkla geçimini sağlamakta idi Hüseyin 10-11 yaşlarına geldiğinde, babasıyla birlikte çobanlık yapmaya başladı Hüseyin ' in genellikle danalarını otlattığı yer Ablaktaş' tır: Bir gün Şekerli Düzü ' ne hayvanlarını otlatmaya tek başına gider. Hüseyin, kendisine doğru bir atlının geldiğini görür. Atlı, Hüseyin'e selam verir ve adını öğrenmek ister. Çok aç olduğunu söyleyip ondan ekmek ister. Köylerinde nerede misafir olabileceğini sorar. Hüseyin üç arpa ekmeğinin yarısını atlıya verir. O' nun bu cömertliği hoşuna gider ve der ki

-Oğul, sana bir dua öğreteyim. Bu duayı kırk gün okuyacaksın. Yalnız yüz tane taş say, cebine koy. Her okuyuşta bir taş atarsın. Duayı kırk gün okur ve son gün Ablaktaş'a gider. Babası ise Cuma namazını kılmak için köyde kalır. Ablaktaş'taki çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bırakır. O da namaz kılmaya niyetlenir. Daha önce babasıyla burada namaz kılarlarmış Namaz vaktini anlamak için de kendilerine bir taş tespit etmişler. Güneş taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlarlarmış, O gün de babasıyla yaptığı gibi kendisine taşı nişan eder ve Güneşe bakarken uykuya dalar.

Uykusunda, çeşmenin başında kırk yeşil güvercin görür Güvercinler birden kaybolur ve karşısında üç derviş belirir. Dervişler Hüseyin'e abdest aldırırlar ve birlikte namaza dururlar, Hatta bir dörtlüğünde der ki:

Vardım saf saf olup durmuş divana
Ben de el bağlayıp geçtim bir yana
Meylimi bağladım gari sübhana
O güzel Allah'ı gözler gözlerim

Daha sonra Hüseyin'i ortalarına alıyorlar. Hüseyin bakıyor ki. dervişlerden birinin elinde bir tabla, üç dolu bardak var. Derviş, bunları Hüseyin ' in önüne getiriyor ve

-Hüseyin, bu şerbetlerden bir tanesini iç bakalım.
diyor. Hüseyin bardakların içindekileri şerbete benzetemiyor. Kendisini kandırdıklarını. Ona içki içireceklerini sanıyor. Ne kadar zorluyorlarsa da içmiyor Bunun üzerine birisi Hüseyin'in ellerini tutuyor. birisi de parmağını bardağa batırıp Hüseyin'in ağzına sürüyor. Tam bu esnada Hüseyin uykudan uyanıyor. Bakıyor ki. ne derviş var ne de şerbet. Fakat ağzında İnanılmaz bir lezzet hissediyor- Öylece bir daha uykuya dalıyor. Uykuda yine karşısına dervişler çıkıyor Tam eline bardağı alıp içmeye hazırlanıyor ki. dervişler şôyle diyor:

-Oğul. buna aşk badesi derler. Sevdiğin kız aşkınadır. Kızın adı Gülperi'dir. Bedahşan kentinde Şah Abbas'ın kızıdır. Sen Onun. O da senindir. Birbirinize aşık maşuk ' sunuz. Dervişlerden biri Gülperi'nin cemalini gösterir. Üç bardak Hüseyin'e. üç bardak ta Gülperi 'ye verirler. Yeşil mürekkeple yazılı bir kitap okuturlar.

Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek.....

Hüseyin uykudan uyanır ki, ne Gülperi Han var ne de dervişler. Danaları da göremeyince köyün yolunu tutar. Köye varmaya yakın bir atlıyla karşılaşır,
-Hüseyin, korkma oğlum, sen ereceğine erdin. Bundan sonra senin mahlasın Sümman, dünyada kavuşmak senin için haram.
der. Sümmani, anlam olarak "Sonuncu, sona ait" demektir.

Hüseyin köye varınca annesini,. babasını uyandırır. Babası da ertesi sabah. köylülere, çobanlığı bıraktıklarını söyler. Aradan otuz kırk gün geçer, günler geçtikçe aşkı da ziyadeleşir. Herkes. Onun hastalandığını. cin'e; peri'ye karıştığını sanır. O zamanlar sıra geceleri düzenlenirmiş. Bir akşam babasına yalvarır. gece!:e katılmak İstediğini söyler. Babası da dayanamayıp götürür. Sıra Sümmani'ye gelince. bazı kimseler, O'nun çocuk olduğunu söyleyerek atlamak İsterler. Köylülerin teklifini kabul etmeyerek, türkü söylemek istediğini belirtir ve söze başlar:

Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu alemler oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek

Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı 
Dediler: Vaktidir kılak namazı 
Aldılar abdestin edasın tek tek

Aldılar abdesti uyandım habran 
Aslımız yapılmış hak ü turabtan 
Üç harf okuttular yeşil yapraktan 
Okudum harfini noktasın tek tek

Okudum harfini zihnim bu!andı
Yalelerim göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek

Nuş ettim badesin gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım üç beş bengini
Halhalın altında hırdasın tek tek

Dediler: Sümmani gel etme meram
Adamı çürütür dert ile verem
Sen içün dünyada kavuşmak haram
Hüdam böyle salmış kalemin tek tek

Koşma bitince köylüler şaşırır. Onun badeli Aşık olduğu anlaşılır. Fakat henüz saz çalmasını bilmemektedir. Babası ile bir gün Erzurum ' a giderler. Burada aşık kahvelerine devam eder. Sazın perdelerini ve tezene tutmasını öğrenir. Her akşam köylüyü toplayıp saz çalar. Günler ayları, aylar yılları kovalar Sümmani köyde duramaz ve sevdiğini aramaya karar verir. Önce KatKaslar'a. oradan İran'a gider. İran- Turan illerini dolaşır. Bedahşah'ı tanıyan, Gülperi'nin adını duyan bir Allah kuluna rastlayamaz Hint, Afgan topraklarına gider. Onun bir gurbeti yaklaşık beş yıl sürmüştür. Günlerden bir gün rüyasında pirini görür. Piri O'na Kırım'a bir geziye çıkmasını söyler. Sümmani yanına sofusunu alıp Kırım yolculuğuna çıkar Kışı Kırımda geçirir. Yaz gelince tekrar köyüne döner. Artık şair, hareket kabiliyetini yavaş yavaş kaybederek duraklama dönemine girmektedir.

Devrin büyük şairlerinden Erbabi'yi mat eder. Başarıları Erzurum Valisinin kulağına kadar gider. Bir süre sonra. Sümmani Pasof' a gider. Aşığı oradan Suskap köyüne Zülali'nin yanına götürürler. O sırada ünü Kars'ı, Ardahan'ı, Erzurum'u kaplamış olan Aşık Şenlik'te oradadır. Üçünden bir atışma İsterler. İlk sözü Sümmani söyler:

Adem Sefiyullah makam-ı peder
Cennet' te ihvan bir kere düştü
"Sürün'' dedi, mollam takdir-i kader 
Cennetten dünyaya bir kere düştü

Şenlik: 

Hışm-ı nar içinde gülüstan gözü
İbrahim Safa'ya bir kere düştü
İsmail' e gelen koç kurban kuzu
Cennet'ten Mina 'ya bir kere düştü

Zülali: 
Türaptan bir avuç hak aldı kaddes
Bu zemin Ierzeye bir kere düştü
Beytullah yerine Beytü'l Mukaddes 
Kuruldu Kabe'ye bir yere düştü

Sümmani'nin esas amacı, Şenlik ile meydan edilmekti. Günün birinde yine Samikale köyünden, Sefili isminde birisi, Aşık Şenlik'in yaşadığı. Kars'ın Çıldır ilçesinin Suhara Köyü'ne gider. Kendisini Aşık Sümmani olarak tanıtır. Fakat mat olup, sazını bırakarak köyüne geri döner. Bu olaydan hemen sonra Aşık Şenlik, Ardahan'a gider. Aşık Sümmani ile Ahmet Onbaşı da Şenlik'İn köyüne gelirler Orada. yöre İçinde önemli bir konuma sahip olan, Haşimoğulları 'ndan Celal Bey ve Şerif Bey'le karşılaşırlar. Her ikisi de, bir süre önce köye gelip kendisini Sümmani olarak tanıtan aşıktan, Onun Şenlik'le yaptığı karşılaşmadan bahsederler. 0 zaman, Sümmani, kendi şanını kurtarmak için Aşık Şenlik'le karşılaşmak istediğini söyler. Şenlik, Ardahan ' dan köye çağrılır. Neticede bir araya gelirler. Hem tatlı tatlı sohbetler ederler hem de atışırlar. Sonunda yenişemeyip, kardeş olduklarım ilan ederler. Birkaç gün sonra köyüne geri döner. Fakat zaman Gülperi'yi unutturamamıştır. Köylüleri ona rastlayıp konuşturdukları zaman, 0, şu şiirini söyler:

Ervah-ı ezelden Ievh ü kalemden
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Gönül perişandır alev-i alemde
Bir günümü yüz bin zara yazdılar

Gönül gülşeninde har oldu deyu
Hasretlik ismimde var oldu deyu
Sevdiğim, sevdiğin pır oldu deyu
Erbab-ı garezler yare yazdılar

Dünyayı sevenler veli değildir 
Canı terk edenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hali değildir
Her birini bir efkara yazdılar

Nedir bu sevdanın nihayetinde
yadlar gezer yarin vilayetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazdılar

Döner mi kavlinden sıdk-ı adıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydine geçti bunlar aşıklar
Sümmani'yi ''Derkenara'' yazdılar

Aşık artık gerileme dönemine girmiştir. Bir gece rüyasında Gülperi. işaret almadan gurbete çıkmaması yolunda tembih eder. Bu duruma çok üzülür. Zaman zaman Erzurum'a gidip gelmektedir. Erzurum. da bulunduğu günler kahvede otururken arkadaş ve dostları sözü eski günlerden açıp. Sümmani'ye Gülperi ile olan aşkını anlattırmak isterler. Artık ihtiyardır. Sazını eline alıp şu şiirini söyler.

Tarih seksen dokuz on bir yaşımda
Cem başımda iş birer birer
On sekiz yıl sürdü yarin peşinde
Akıttım gözümden yaş birer birer

Görmedim dünyada bir şadlık demi
Geçti civan ömrüm, gülmem encamı
Her boyun sistemi, feleğin kahrı
Vurdu her taraftan taş birer birer

Sümmani'yim hani benim otağım?
Gün be gün, bulandı dalım, budağım
Devroldu devranım, çevrildi çağım
Döküldü dihenden diş birer birer

Bir gün gençliğini hatırlayıp aşk badesini içtiği Ablaktaş'a gider. Çobanlığı bıraktığından beri buraya hiç gitmemiştir. Orada oturur, uzun uzun düşünür, çalar, söyler. Artık, sadece kahvelerde çalıp söylemektedir. Bu sıralarda, Gülperi de Sümmani'den haber alamadığına üzülmektedir. Bir gün Bedahşah 'tan tellal çağırttırır. Sümmani'yi aratmak için iki kardeş görevlendirir Sümmani'yi bunlara iyice tarif eder. Aradan günler, ay!ar geçer İki kardeş Kafkas taraflarına gelirler. Birden gözlerine bir adam ilişir. Adamlara Sümmani adında birisi aradıklarını söylerler. Adamlar:

-Biz Onun akrabalarındanız. Sümmani yakında öldü. Gülperi adında bir kızı sevmişti. Bu kızın aşkı için pir elinden bade verilmişti. İşte o vakitten beri. Sümmani Gülperi'nin aşığı olmuştur. Daha ölmeden bir kaç gün evvel rüyasını görmüştü. Günlerce ağladı, son dakikasına kadar Gülperi'nin acılarını çekti. Sonunda Ona hasret gitti.

İki kardeş, Sümmani'nin ölümüne çok üzülürler. Köye dönerler ve doğruyu Gülperi'ye söylemeye karar verirler. Şah'ın sarayına yaklaşırlar, bakarlar ki bir cenaze kalkmaktadır. Bu Gülperi'nin cenazesidir.

Sümmani, Samikale Köyü'nde, 5 Şubat 1915 tarihinde vefat etmiştir.

Der Sümmani tamam oldu muhabbet
Biz varalım, siz olasız selamet
Kalktı bu karyeden çekildi kısmet
Göründü gözüme yol yavaş yavaş


HAKKINDA YAZILANLAR

Sümmani'nin Hayatı ve Eserleri
Emsal Günaydın




HABER

Âşık Sümmanî’nin yeniden keşfi
MAHİR DEMİR 
1 Aralık 2012 

Erzurumlu Âşık Sümmanî (1862-1915), uzun bir unutuluştan sonra yeniden keşfedildi. 2012, âdeta Âşık Sümmanî'nin yeniden keşif yılı oldu. Uluslararası düzeyde sempozyum, divanının da yer aldığı bir araştırma kitabı, yakınlarının ve akademisyenlerin katkıda bulunduğu belgesel film ve Grup Abdal'ın ‘Ervah-ı Ezelde' albümü Âşık Sümmanî'yi bugüne taşıdı. 

Âşıklar diyarı Erzurum'un soğuk kış akşamları, sadece kıtlamayla içilen demli çaylar ile geçmezdi. Âşık kahvehanelerinde, sineleri demlendiren âşıklar da akşamı sabaha ekler; hikâyeleri, destanları, karşılaşmaları (atışma), semaileri, koşmaları ve muammalarıyla âdeta bir ‘çay erkanı' oluştururlardı. Erzurum âşıklık geleneği, edebiyatımıza ve müziğimize Emrah, Zihnî, Erbabî, Reyhanî ve Sümmanî gibi saz ve söz ustalarını armağan etti. Bu isimlerden Âşık Sümmanî (1862-1915), uzun süre sonra yeniden keşfedildi. 2012, âdeta Âşık Sümmanî'nin yeniden keşif yılı. Uluslararası düzeyde sempozyum, divanının da yer aldığı bir araştırma kitabı, yakınlarının ve akademisyenlerin katkıda bulunduğu belgesel film ve etkisi bu yıla da sarkan Grup Abdal'ın ‘Ervah-ı Ezelde' albümü…

SÜMMANÎ GELENEĞİ

İlk önce, Erzurum Atatürk Üniversitesi, 31 Mayıs-2 Haziran 2012 tarihleri arasında Sümma-nî'nin memleketi Narman'da gerçekleştirdiği sempozyum ile akademik alanda önemli bir adım attı. Atatürk Üniversitesi Narman Meslek Yüksekokulu ve TC Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen “1. Uluslararası Âşık Sümmani ve Âşıklık Geleneği” başlıklı sempozyuma Türkiye'nin halk edebiyatı alanındaki sayılı isimlerinden Prof. Dr. Saim Sakaoğlu'nun yanı sıra yerli ve yabancı pek çok akademisyen katıldı. Âşık Sümmanî, hayatı, eserleri, âşıklık geleneğine katkısı olmak üzere tüm yönleriyle ele alındı.

Sempozyum vesilesiyle Âşık Sümmanî'yi ve eserlerini anlatan bir de belgesel hazırlandı. Yönetmenliğini Yard. Doç Dr. Yusuf Yurdigül ve Öğretim Görevlisi Cüneyt Korkut'un üstlendiği Sümmanî Belgeseli; İstanbul, Bursa, Konya, Erzurum ve Narman'da birçok uzman ve sanatçıyla yapılan röportajla tamamlandı. Belgesel, özellikle İran başta olmak üzere uluslararası uzmanların görüşleriyle Sümmanî'nin Türkiye için önemini bir kez daha ortaya koydu.

Abdülkadir Erkal'ın yayına hazırladığı ‘Âşık Sümmanî Divanı' ise bu söz üstadının gelenek içinde konumlandığı yeri göstermesi bakımından önemliydi. Erkal, titiz bir çalışmanın ürünü olan kitabında, Sümmanî'nin eselerini bir kaynakta toplamakla kalmıyor, onun gelenek içindeki yerini de teslim etmiş oluyordu.

Olayın daha popüler kısmında ise Grup Abdal devreye giriyor. Halk müziğine getirdikleri özgün yorumla kısa sürede dikkat çeken grup, Âşık Sümmanî'nin ‘Ervah-ı ezelde' türküsünü, geçtiğimiz yıl çıkardıkları albümün adı yaptı. Albümün en çok sevilen türküsü de bu oldu. Grup Abdal, albümden sonra Sümmanî'nin torunları ile görüşerek onun eserleri hakkında daha geniş bilgiye ulaştı. Aynı zamanda, dedelerinin âşıklık geleneğini de devam ettiren Hüseyin Sümmanioğlu ile Nusret Toruni, Grup Abdal'ın yeni albümünde Âşık Sümmanî'den daha fazla türkü almalarına da öncü oldular.

Bir hakikat âşığı

1862'de Erzurum'un Narman ilçesi Samikale köyünde doğan Âşık Sümmanî'nin gerçek adı Hüseyin'dir. Âşıklık geleneğine kendi tarzını getiren Sümmanî, ismiyle anılan koşma tarzının sahibidir. Pek çok destanı, hikâyesi, semaisi, koşması olsa da ‘Sümmanî ile Gülperi' hikâyesi meşhurdur. Kendi hayatından izler taşıyan hikâyede Sümmanî, 11 yaşında Ablak Taşı mevkiinde çobanlık yaparken 18 saat süren bir uykuya dalar. Uykusunda üç derviş görür ve onların elinden bade içer. Hüseyin'e rüyasında Bedahşân ilinde Abbas Han'ın kızı Gülperi'nin suretini gösterirler ve gözünü kırpmadan bakmasını tembihlerler. Gülperi'nin güzelliğinden gözleri kamaşan Sümmanî, gözlerini kırpınca dervişler, ‘Sözümüzü dinlemedin, çek cezanı. Kıyamete kadar Gülperi'nin hasretiyle gez' derler. Sümmanî, mecazî aşktan geçip hakikî aşkı bularak, şiirlerinde bunu terennüm eder.




ŞİİRLERİ

Gelmez misiniz?

El ele vermiş de gelen güzeller 
Bir Tanrı selamı vermez misiniz?
Mevlam sizi süs için mi yaratmış
Biz gel demeyince gelmez misiniz?

Karadır kaşınız yaydan nic’olur,
Bugün dünya yarın ahret nic’olur
Bir gönül yapması yüzbin hac olur
Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?

Sümmani’yem ey dilyare niderim
Başım alıp diyar diyar giderim 
Yarın mahşer günü dava ederim
Siz mahşer yerine gelmez misiniz?




Ervah-ı ezelde

Ervah-ı Ezelde levh ü kalemde
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Gönül perişandır devr-i âlemde
Bir günümü yüz bin zâre yazdılar

Bulmadık şâdlığın iradesini
Çekerim bu gamın ziyâdesini
Herkes dosta verdi ifadesini
Bizimkini rûzigâra yazdılar

Aşk benimle eyler daim kalmakâl
Dahi sabretmeye kalmadı mecâl
Derdim taksimdara kıldım arzuhâl 
Dedi neynim bahtın kara yazdılar